Faruk ŞÜYÜN
Isırılmış bir parça çikolatanın ağzımızda erirken oluşan tadı, yalnız lezzet değil, serotonin hormonunu uyararak mutluluk da bırakır. Çikolata hep mutluluk, kimimiz için, çocukluğumuzun güzel günleri demektir.
Isırılmış bir parça çikolatanın ağzımızda erirken oluşan tadı, yalnız lezzet değil, serotonin hormonunu uyararak mutluluk da bırakır. Çikolata hep mutluluk, kimimiz için, çocukluğumuzun güzel günleri demektir. Hatıralar denizinde yolculuğa yelken açıştır. Sağlıklı olduğu, günde bir-iki dilim yemenin kanseri önlemede, kalp hastalıklarını engellemede, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmede etkisi olduğu söylenir.
Üç bin yıla varan bir geçmişi var çikolatanın. Aztekler ve Mayalar, çekirdek denilen tohumlarıyla çikolatanın ana maddesini oluşturan kakao ağaçlarını yetiştirmişler, bunların meyvelerinden elde ettikleri sıvının afrodizyak etkileri olduğunu fark edince, kadınlara yasaklamışlar!
Salonumda küçücük fidandan yetiştirdiğim epey büyümüş bir kakao ağacım var, henüz çiçek vermedi, ama yasemini anımsatan kokusunu duyacağım günlerin yakın olduğunu hissediyorum.
Çikolatanın ilginç hikâyesi İspanyol kâşifler Kristof Kolomb ve Hernân Cortes’in 16. yüzyılda Orta Amerika’ya yaptıkları gezilerle devam ediyor. Eski kıtaya yanlarında bir içecekle dönmüşlerdi. Bu, Mayalar ile Azteklerin sözünü ettiğim içeceğiydi. Öğütülmüş kakao çekirdeklerinin suyla karıştırılmasıyla hazırlanıyordu. Adı çokolat’dı ve Aztek dilinde “ekşi, acı içki” anlamına geliyordu. Aztekler, içine biber ve başka baharat kattıkları bu içkiyi, soğuk olarak içiyorlardı; İspanyollar ise aynı içkiyi şekerli olarak hazırlayacak ve formülünü yaklaşık 100 yıl boyunca saklamayı başaracaklardı.