İkinci yılında 45 ülkeden 180 filmin başvurduğu Bozcaada Uluslararası Ekoloji Belgeselleri Festivali ile Bozcaada çevrecilerin buluşma noktası olacak.
Festivalde bu yıl 17 belgesel film “Fethi Kayaalp Büyük Ödülü” için yarışacak.
İlki geçtiğimiz yıl düzenlenen Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgeselleri Festivali’ne bu yıl rekor bir katılım sağlandı. Festivale Japonya, İrlanda, Avustralya, Şili gibi ülkeler de katılıyor.
Festival başkanı ve Bozcaada Belediye Başkanı Dr. Hakan Can Yılmaz başkanlığını yaptığı BİFED’in bu yıl düzenlenecek organizasyonu için şunları söyledi;
“KİRLİLİĞİN BİTMESİ İÇİN SANATLA MÜCADELE”
Yılmaz: “Bu yıl festivalimize başvuran Myanmar’dan, İrlanda’ya Şili’den Japonya’ya dünyanın bütün coğrafyalarından gelen birbirinden önemli filmlerin seçimi ön jürimiz için çok zorlu bir seçim süreci oldu. Bu yıl “üzüm bağcılık” toplantısı, “yerel tohum takası” gibi etkinliklerle ve “Anke Atamer çocuk filmleri” bölümüyle zenginleşecek festivalimiz “yerel olanın, küçük olanın ve yavaş olanın korunması anlamında da önemli bir platform oluşturacak kanısındayım. Bütün sanatseverleri 22-25 Ekimde adamıza bekliyorum. Kirlilikle, kitle turizminin yıkımlarıyla, küresel ısınmayla mücadele için, dayanışma ve paylaşma için ülkemizde neredeyse yok olma tehlikesi altında olan belgesel ve belgesel festivalleriyle, sanatla ve sanatçıyla birlikte mücadele etmek gerekiyor.”
Festival Yönetmeni Petra Holzer festivalin ikinci yılıyla ilgili: Bu yıl seçilen belgesellerin konuları nükleer felaketler ve nükleer atıklardan dijital kirliliğe ve genetik çeşitliliğe, küçük ve yöresel tarımdan küresel gıda tekellerine, göçten yoksulluğa ve su kaynaklarının tükenmesine, kırsaldan şehre yaşam mücadelesi vermeye gelenlere ve direnişlere uzanıyor. Tüm dünyada toplumların benzer sorunlarla mücadele ediyor olması şaşırtıcı (belki de değil). Sorgulanan konulara bir kaç örnek vermek gerekirse dayanışma hareketleri, yaşam mücadeleleri, kırsal nüfusun hayatta kalma savaşı ve sürdürülebilir-yenilenebilir enerji üretimi mücadelelerinin hükümetler ve çok uluslu şirketlerin engellerine takılarak çevresel bir kâbusa dönüşmesi sayılabilir.
Festival editörü Şükran Dinlenmiş 2015 BIFED’in bakış açısını söyle özetledi:
Dünya, tarihinin belki de en kritik dönemecinde…
“Evrende tek yaşam alanımız olan mavi gezegenimizi uzaydan bile fark edilebilecek şekilde kirlettik ve değiştirdik. Milyonlarca yıldır canlılığını sürdüren yaşam alanlarını, hayvan ve bitki türlerini yok ettik, denizleri, karaları, atmosferi kendi ürettiğimiz zehirlerle kirlettik. Bu kirlenmeyi Dünya iklimini değiştirecek boyutlara vardırdık, okyanuslar ısınıyor, buzullar eriyor, beslenme zincirini oluşturan canlı türleri yok oluyor ve kullanılabilir temiz su kaynakları tükenmekte. Üstelik bunları altı milyon yıllık insanlık tarihinin son yüzyılında ve her gün katlanarak artan bir hızla başardık.”
Daha da kötüsü var…
Tüm bu üretme/tüketme çılgınlığını, dünyada yaşayan insanların sadece yüzde biri daha çok zenginleşsin ve sınırsız tüketebilsin diye yaptık…
Geri kalanların yarısından çoğunu yeterli beslenme, barınma, eğitim ve kendi doğal çevrelerinde güven içinde yaşama haklarından mahrum ederek yaptık. Onları buna razı etmek pek de zor olmadı, bilim ve teknoloji en ileri yok etme silahlarını üretmek için yarışıyor, dinler ve politikalar da, insanların kendi komşusunu bile düşman görmesi için yeterli argümanları dayatmakta…
Sermayenin küreselleşmesiyle çokuluslu şirketler, dünyanın en ücra köşelerindeki yerel üreticinin, küçük esnafın, geleneksel tarımı sürdüren köylünün toprağına, ormanına, deresine, gölüne göz dikti. Yerel bitki ve hayvan türleri ekonomik olmadıkları gerekçesiyle yok ediliyor, birçok ülkede otorite hibrit türlerin kullanılmasını dayatıyor. Üretim güçlerini kaybeden köylüler tarım ve hayvancılıktan vazgeçip büyük şehirlere yığılıyor. İşsiz ve eğitimsiz nüfus hızla büyüyor. Şehirler yapılaşma adı altında rant alanlarına dönüştürülerek beton ve cam kulelerle dolduruluyor… Petrol bölgelerini ele geçirmek adına savaşlar yapılıyor, bu savaşlarda her zaman yoksul çocuklar ve kadınlar ölüyor…
Nükleer silahların dehşetini yaşamış olanlar bile, felaketin üzerinden daha yüz yıl bile geçmeden enerji elde etmek için yine nükleer riskini göze alabiliyor. Radyoaktif atıklarla zehirli kimyasal çöplerin güvenli bir şekilde yok edilemeyeceğini keşfeden güçlüler, bu atıklarını yoksul ülkelerin topraklarına gömüyor. Savaşlar ve yoksulluk yüzünden milyonlarca insan yaşadıkları yerlerden daha iyi bir hayat umuduyla göçüyor ya da göçmeye zorlanıyor. Kaçak yollarla zengin ülkelere girmeye çalışan binlerce mülteci yollarda ölüyor, göçmen kamplarında insanlık dışı koşullarda yaşamaktan başka bir seçenek ve umut bulamıyor…
Kalkınma, gelişme, zenginleşme bahanesiyle insanoğlu bir parçası olduğu doğadan koparak büyük makinanın bir parçası olarak kendi varlığına yabancılaşıyor.
Örgütlü dinler tarafından tüm evrenin kendileri için yaratıldığına inandırılan insanlar, dünyayı paylaştıkları diğer canlılara sınırsız bir tahrip etme hırsıyla saldırıyor. Besi ve av hayvanları en acımasız koşullarda tutulup, en vahşi yöntemle ve acı çekmelerine aldırılmadan öldürülüyor. Hayvanseverlik adına bir çok tür, doğal çevrelerinden koparılarak kafeslerde, akvaryumlarda, havuzlarda ve hayvanat bahçelerinde hapsediliyor. Kuşlar binlerce yıllık göç yollarını kesen camdan gökdelenlere çarparak ölüyor…
Bu sürdürülemez. Şimdi hepimizin bir an olsun durup düşünme zamanı!
Uygarlık dediğimiz yaşama, üretme, tüketme, paylaşma alanlarındaki kuralları, gelenekleri, alışkanlıkları sorgulama zamanı. Biz ne yapıyoruz, tükettiğimiz bunca şeye gerçekten ihtiyacımız var mı, çocuklarımızın tabağına koyduğumuz yemek sağlıklı mı, otobanda arabamızın camına üşüşen yabancı çocuklar kim, nerden geldiler, evsel atıklarımızı toplayıp götüren çöp arabaları nereye gidiyor… Elmalar neden eskisi gibi kokmuyor, derelerimizin suyunu barajlar tutarsa, üretilecek elektrikle yitirdiklerimizi geri alabilir miyiz… Bu güzel küçük kasaba, kalabalık turist akınlarına karşı kimliğini ve özelliklerini koruyabilecek mi….
Düşünmek zamanı….
BIFED 2015 Uluslararası Yarışma Finalistleri:
1. A Lullaby under the Nuclear Sky / Nükleer Gökyüzü Altında Bir Ninni, Kana Tomoko, Japan, 2014, 69’
2. A River Changes Course / Yönünü Değiştiren Nehir, Kalyanee Mam, Cambodia, 2012, 83’
3. Aftermath, the second flood / Sonuç-İkinci Taşkın, Raphael Barth, Austria/ Germany/Ireland, 2014, 82’
4. Bikes vs Cars / Bisikletler Arabalara Karşı, Fredrik Gertten, Sweden, 2015, 88’
5. Figures in the Water / Sudaki Suretler, Erkal Tülek, Turkey, 2011, 74’
6. Good Morning Taranto / Günaydın Taranto, Paolo Pisanelli, Italy, 2014,84’
7. I am the People / Ben Halkım, Anna Roussillon, France, 2014,111’
8. Land Grabbing / Arazi Kapışması, Kurt Langbein, Austria, 2015, 94’
9. Metamorphosis / Metamorfoz, Sebastian Mez, Germany, 2013, 84’
10. Microtopia / Mikrotopia, Jesper Wachtmeister, Sweden, 2013,
11. Reed / Çibik Turkey, Turgay Kural, Turkey, 2014, 22’
12. Sunu, Mexico, Teresa Camou Guerrero, 2015, 85‘
13. Surire, Bettina Perut, Iván Osnovikoff, Chile, 2014, 80’
14. The Messenger / Ulak, Su Rynard, Canada/France, 2015, 90’,
15. This land is our land / Bu Topraklar Bizim Topraklarımız, Sai Kong Kham, Myanmar, 2014, 30’
16. TURAB, Hasan Basri Özdemir, Musa Ak, Turkey, 2015, 26’
17. Wind on the Moon / Ay’daki Rüzgar, YI Seung-Jun, Rep of South Korea, 2014, 100’
Gaia Öğrenci Belgeselleri Ödülü Adayları:
1. Ben alemin biberini yemem / I don’t eat anybody’s pepper, Şeref Pehlivan, Turkey, 2014, 23’
2. Çırak / Apprentice Ramazan Dinler, Turkey, 2015, 20’
3. Çoban / Shepherd, Murat Haksever, Turkey, 2013, 20’
4. Dream of San Juan / San Juan’ın Hayalı, Jan Paweł Trzaska, Joaquin del Paso, Poland, 2015, 48’
5. Invisible / Görünmez, Zofia Pregowska, Poland, 2014, 22’
6. Komorebitatchi, Sophie Perrier, Switzerland, 2014, 15’
7. Ter / Sweat, Elif Çerrahoğlu, Turkey, 2015, 10’
8. The Archipelago / Takımada, Benjamin Huguet UK/France, 2015, 40’
9. Tyres / Lastik Tekerlekler, Kyaw Myo Lwin, Myanmar, 2013, 30’
www.bifed.org [email protected]
http://www.cumhuriyet.com.tr/