Einstein “Arılar biterse, insanlık biter” diyerek uyarıyı yapmış. Ancak dünya genelinde arıları kaybetmeye devam ediyoruz. Buğday Derneği, “Arıları Yaşatalım” projesi ile nesli hızla tükenmekte olan arıları korumayı, geleneksel ve doğa dostu arıcılığı yaygınlaştırmayı ve tecrübe paylaşımını sağlamayı hedefliyor.
BELKİ balın olmadığı bir dünyada yaşamayı göze alabilirsiniz. Peki, badem, armut, üzüm veya başka meyveler? Çoğu bitki, doğanın en besleyici ve sevilen yiyeceklerini üretmek için arılara ve diğer doğal tozlayıcılara ihtiyaç duyuyor. Ancak dünya genelinde arıları kaybediyoruz.
Yoğun böcek ilacı kullanımı, habitat kaybı, iklim değişikliği, dengesiz şehirleşme, arılarla birlikte pek çok tozlayıcının sayılarının endişe verici şekilde azalmasına sebep oluyor.
Buğday Derneği tarafından yürütülen, AB Erasmus’un desteklediği “Arıları Yaşatalım” (Live and Let Bee) projesi, Türkiye’de doğa, arı ve insan dostu arıcılık yöntemlerinin yaygınlaşması için çalışırken, sayıları hızla azalan arıları yaşatmak için çaba gösteriyor. “Arıları Yaşatalım” projesinin koordinatörü Yasemin Kireç, “Arı deyince aklınıza sadece bal mı geliyor? Oysa arılar, gıdamızın en az üçte birinin üretiminin ardındaki alçak gönüllü ekip. Biyo-çeşitliliğin devamı da onlara ve diğer tozlayıcılara bağlı. Yani aslında arılar yok olursa gıdamız da çok büyük bir tehlike altına giriyor. Bu da projeye ön ayak olmamızdaki en önemli sebeplerden biri” şeklinde konuşuyor.
ÜÇ ÜLKE İLE ORTAK ÇALIŞMA
Hollanda, Makedonya ve İngiltere ile ortak yürütülen çalışmaların, geleneksel ve doğa dostu arıcılık bilgisini yaygınlaştırmak, tecrübeleri paylaşmak ve doğa dostu arı ürünleri için tüketici tarafında farkındalığı artırmayı amaçladığını anlatan Kireç, iki yıl önce başlayan projenin şubat ayında sona ereceğini söylüyor. Buğday Derneği olarak sayıları korkutucu hızla azalan arılara destek olmak için kolları sıvadıklarını ifade eden Kireç, “Arıcılıkla ilgili farklı noktalarda olan ve birbirlerinin hatalarından ve tecrübelerinden öğrenecek çok şeyi olan bu dört ülkede ekolojik arıcılık yapan çiftlikleri geziyoruz. Arıcılar deneyimlerini paylaşarak; farklı coğrafyalar, iklimler, bitki örtüsü ve pestisit kullanımı koşullarında yapılan uygulamaları gözlemliyor. Mevcut ekolojik arıcılık yöntemleri incelenerek belgeleniyor. Geleneksel yöntemler hatırlanıyor. Tüm bu bilgiler proje sonunda dört dilde hazırlanacak ve herkese açık olacak bir web sitesinde paylaşılacak. Arıcılığın a-b-c’si olarak nitelendirmeyi hedeflediğimiz bu sitede, hem üreticiler hem de hobistler (kendi ihtiyaçları için bahçe yapanlar) için hem temel, hem de inovatif bilgiler olacak” diyor.
TÜRKİYE DÜNYADA İKİNCİ
TÜRKİYE, dünyada en fazla kovana sahip 2. ülke olmasına rağmen, artık konvansiyonel arıcılıkta geleneksel ve sürdürülebilir yöntemler kullanılmadığı için hem bal veriminde hem de arı nüfusunda düşüş söz konusu. Kireç, bu konuda “Türkiye’de arıcılık çok eskiden beri yapılan, bir takım geleneksel yöntemlerle devam eden hem bir hobi hem de bir meslek. Son yıllarda arıcılığa yoğun bir ilgi ve teşvik var. Türkiye genelinde kayıtlı 8 milyon civarı kovan bulunuyor. Çok şanslı bir ülkeyiz çünkü iklim özellikleri arıcılık için çok uygun ve ülkenin her yerinde arıcılık yapılabiliyor. Eskilerden kalan kadim bilgileri ve yöntemleri kullanarak koloni kayıplarını en aza indirmeyi, hatta belki de uzun vadede önleyebilmeyi umuyoruz” diyor.
ARILAR GERÇEKTEN YOK OLUYOR MU?
ARILARIN sayılarının hızla azaldığının doğru olduğunu vurgulayan Kireç, “Arıların yok olmasının altında uzmanların anladıkları ve anlamadıkları bir takım sebepler yatıyor. Tarımsal üretimde ve hatta evlerde bile kullanılan pestisitler çok önemli bir rol oynuyor. Başka zararlılardan kurtulmaya çalışırken arıları da öldürüyoruz. Arı hastalıkları ve dünya çapında bütün arıcıların kâbusu olan Varroa akarları da yok olma sebepleri arasında; ayrıca hala sebebi tam olarak bilinmeyen ‘koloni çöküş sendromu’” diyor. Arılar meyve türleri ağırlıkta olmak üzere dünya bitkilerinin yüzde 80’inin polenini arılar dağıtıyor. Arı nüfusundaki kayıp, nitelikli ve besin değeri yüksek gıda üretiminin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.
5 ADIMDA NELER YAPABİLİR?
İŞTE arıları korumak için yapabilecekleriniz;
1- Tarımsal üretimde kullanılan pestisitleri azaltmak, organik tarıma yönelmek.
2- Evlerde kullanılan böcek ilaçlarını azaltmak.
3- Park ve bahçelere arı dostu bitkiler dikmek. Avrupa’da birçok belediye bu konuda çalışmalar yapıyor, hem parkları arılara göre çiçeklendiriyor hem de şehir arıcılığını destekliyor.
4- Evde balkonlara arı dostu bitkiler ekmek. Bu aslında sandığımızdan kolay çünkü baharat olarak kullandığımız aromatik bitkilerin bir çoğu arıların da çok sevdiği bitkiler, nane, biberiye, fesleğen, lavanta… Hem nanenizi balkonunuzda yetiştirmiş olursunuz hem de arıların beslenmesine yardım etmiş olursunuz.
5- Arıları daha iyi tanıyabilir, onlardan korkmayabilir ve çocuklarınıza da arı sevgisi, dostluğu aşılayabilirsiniz. Ne yazık ki en sık karşılaştığımız problemlerden biri arılara duyulan korku. Şunu unutmamak lazım, çok fazla arı çeşidi var, gördüğümüz bütün arılar aynı değil ve özellikle bal arıları bizim dostumuz…
www.hurriyet.com.tr