Tuba ŞATANA
Teknoloji, yemeğimizin geleceğinde birebir rol oynuyor. Nasıl etkileyeceği ile ilgili ikilemler ise devam ediyor. Yeni kurallar, etik olana, olmayan demek günümüzde bile zorken, yeniliklerle yeni mücadeleler de başlayacak.
“Biyoloji derslerinizde öğrendiğiniz her şeyi unutun, zira bitkiler büyümek için güneşe ihtiyaç duymazlar” cümlesiyle başlıyor Mart Wired UK sayısındaki yemeğin geleceği ile ilgili bir makale.
Fotoğrafta ise Londra’nın güneyinde, Clapham’da yerin 33 metre altında LED ışık ile aydınlatılmış bir yeraltı çiftliği. Yapraksı bitkileri ve son zamanların yeni trendi microherb -yeşil baharat filizleri diye kabaca çevirelim- çeşitlerini yetiştiriyorlar. Sıra sıra, kat kat yatay tarhların içinden fışkıran yeşillikler. Beyaz, temiz, net. LED ışığın çeşidini değiştirerek değişik bitkiler büyütebileceklerini söylemişler, Growing Underground’un kurucuları Steven Dring ve Richard Ballard.
25 cm kadar yakın bir mesafeden bile verdikleri ışığın yeterli olduğunu, bu yeni ışık teknolojisi ile, bir mekanı kat kat değerlendirmenin mümkün olduğunu, kapalı park alanları, depolar, hatta II. Dünya Savaşı’ndan kalmış tünellerin bu uygulama için gayet uygun mekanlar olduğunu da ekleyerek.
Şu andaki yerleri yılda 20 bin kilo yeşillik üretebilme kapasitesinde. Akşamüstü 4’de hasat ettikleri bu salata yeşilliklerini ertesi gün öğlen sofranıza bulabiliyorsunuz.
Kısıtlı toprak alanlarının olması ve hızla büyüyen nüfusa dayalı bir çözüm bu, böylece daha fazla alana ihtiyaç duyan tarım ürünleri ve hayvancılık yeryüzünde yapılmaya devam edilirken, salata ve yeşilliklerinde yeraltına iniyor. Ekim alanlarını daha da genişletmeyi planlıyorlar, başka şehirlerde de uygulamayı yayacaklar gelecek yıllarda.
Öte yanda Los Angeles’ın güney bölgesinde yeteri kadar taze ürün olmamasından yola çıkan Ron Finley ise çorak toprakları tarıma elverişli hale getirmeye çalışıyor, şehir bahçeleri yaratarak.
2010 yılında kolları sıvamış ve sebze bahçeleri kurmaya başlamış ‘Sağlığımıza iyi gelmesi gerekirken yetiştirilme biçiminden dolayı bizi hasta eden gıdalar’ onu bu çözüme itmiş. Tabii ilk başlarda belediyeyle de başı derde girmiş, ama yılmamış çünkü bu gıda çölünü gıda ormanına dönüştürmek amacıyla yola çıkmış.
Başka tarafta ise teknoloji nasıl yemek yediğimizi değil sadece, ne yediğimizi de değiştirecek diyor Rebecca Chesney, Institute For Future, Food Futures Lab adına. Mayadan bir tek bira değil aynı zamanda yumurta beyazı, süt ve belli başlı tatlar da üretilecek diyor.
Yemek zaten ilk teknoloji idi, tarım, sulama, pişirme doğal değildi diyor Ryan Pandya, Muufri’nin kurucusu ve CEO’su. İlk olarak hayvanları yemek çarkından çıkarılması gerektiğini ekleyerek, sütü üretmenin artık daha basit yolları olmalı gelecekte diyor.
Teknoloji, yemeğimizin geleceğinde birebir rol oynuyor. Nasıl etkileyeceği ile ilgili ikilemler ise devam ediyor. Yeni kurallar, etik olana, olmayan demek günümüzde bile zorken, yeniliklerle yeni mücadeleler de başlayacak.
Seraların karbon salınımından, tükettiğimiz etin miktarını azaltmaya, mevsimsel ve mümkün olabildiğince yerel ürün tüketmeye odaklanmak, yüksek miktarlarda değil yüksek kalitede, ama az tüketerek, hem toprağa, hem dünyanın geleceğine odaklanmak için zaman geldi de geçiyor aslında.
Restoran sahiplerinin, şeflerin, akademisyenlerin, yazarların bu konularda daha da ısrarcı olması gerektiğine inanıyorum. Bu kadar gıda atığı, aynı zamanda bu kadar açlık, nüfusun hızla artması… Elimizdeki bilgileri iyi okumalı, dersimize iyi çalışmalıyız. Sorumlu olmalıyız.
Yönetimden beklemek değil, bireysel hareket ederek, mevsiminde tüketerek, az öz yiyerek, alışverişlerimize de bunu yansıtarak, yani ufak ufak değişiklerle yeni bir hayat tarzı yaratmak mümkün. Alışkanlıkların kırılabilmesi zor, ama imkansız değil.
Ekim için yeterli alan olmamasından yeraltına inen salatalar, kaldırım kenarları ve karayolu kenarlarında yetiştirilen sebzeler meyveler geleceğimiz olabilir, ama gene de Türkiye’nin kalan bereketli topraklarının her karışının ne kadar değerli olduğunu hatırlamamız ve onu iyi değerlendirmemiz şart. Şehir bahçelerinin hızla arttığı biz zamanda İstanbul’un göbeğinde binlerce yıllık bereketiyle devam eden bostanlarımıza da sahip çıkmaya da devam etmeli, her santimetre toprağı değerlendirmeli, mirasımız olan tohumları da korumaya devam etmeliyiz…
www.radikal.com.tr