Osman AROLAT
Kuraklık dünyanın asıl konusu olmaya doğru gidiyor, siyaset dünyası ise olayı “sessiz” geçiştiriyor…
Süregelen kuraklık, “dünyanın en yeşil ve bitek alanı” olarak övünen Avrupa’yı özellikle etkiledi. Avrupa’nın üçte 2’si “ciddi kuraklık” tehdidi altında ve bu son 500 yılın en büyüğü. Karar almacılar olayı yorumlamaktan kaçınırken, bir tek İtalya Başbakanı Draghi sessizliği bozdu ve “Bu kuraklık hiç şüphesiz küresel ısınmayla bağlantılı” yorumunu yaparak, büyük tehlikeye bir kez daha dikkat çekti. İtalya bu kuraklığa karşı “olağanüstü hal” ilan eden tek ülke. ABD bu sözü kullanmaktan çekindi ve Colorado Vadisi için “özel önlem” almakla yetindi.
Avrupa’daki kuraklığının en önemli etkisi tarımsal üretimde yaşanacak. Bunun yanında uzayan orman yangınları görülecek. Hidroelektrik enerjisi olumsuz etkilenecek.
Su kıtlığı iş dünyası için en büyük alarm olarak tanımlanır. Özellikle gıda, madencilik, enerji, konfeksiyon, dericilik ve elektronik sektörlerinde “olmazsa olmaz” koşuldur. Böyle olsa da siyasetin bu konudaki “tepkisizliği” dikkat çekici boyutlarda. Genel kanı “su tasarrufu ve su yönetimi” çağrısı yapmanın halkta paniğe neden olacağı. Böylece kuraklık konusu alarm zilleri yerine “gel-geç” konumunda kalıyor.
Kuraklık konusu “susuzluğa” dayanıklı bitki türlerini de öne çıkardı. Bir protein kaynağı olan amarant, bir tahıl olan fonio, börülce, kök ve yumru sebzesi olan taro (gölevce ) ve buğday çiminden geliştirilen ve çok yıllık bir tohum olan kernza yakın dönemde ekim alanlarında yerini alacak. Kernza dışındaki bitkilerin tümünün bilinmesine karşılık ekilmiyor ya da Afrika’da sınırlı olarak ekiliyor. Kuraklık şimdi “ atalık tohum”un önemini öne çıkardı.
Dünya geneli için verdiğim tablonun Türkiye’miz için “daha vahim” olduğunu ve ekim alanlarının %60‘ının kuraklık etki alanı içinde olduğunu biliyoruz. 2022’de tarımsal ithalat için ödeyeceğimiz fatura, önemsemediğimiz iklim değişiminin bedeli olacak.