Oğuz Makal
Dinara Kasko modellemeleri, mimari bakış açısının pastacılıktaki değişime katkısını fazlasıyla örnekliyor. Ve tabii ki başlangıçta çağdaş sanatın iki temsilcisi, Geometric Abstract Kinetic işleriyle tanınan Venezualı José Margulis ve endüstriyel tasarımcı Andrej Pavlov ile işbirliğinden yararlandığını unutmamak gerekir…
“Fransız filmlerini izledim. Jacques Prévert’ten sonra Apollinaire’in ve Aragon’un şiirini gördüm. İşte bunlar, benim şiirimi ve sinemamı besleyen kaynaklar oldu.” diyordu Atillâ İlhan.
İkinci Paris yolculuğu sonrası (1953) İstanbul’da Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmaktadır. Amacım Atillâ İlhan’ın izledikleri arasındaki Marcel Carné’nin Sisler Rıhtımı/Quai des Brûmes esini, Yalnızlar Rıhtımı gibi (Yönetmen Lütfi Ö. Akad, 1959) on beşe yakın yazdığı senaryosundan* söz etmek değil, konuyu -eskinin emsalsiz pastanesi- Baylan’a getirmek…
Şair, yazar Salâh Birsel ‘parlak ve renkli üslubuyla şenlendirdiği’ denemesi ‘Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’nda, Atillâ İlhan’ın işinin Beyoğlu’nda “mekân tutmayı” gerektirdiğinden söz eder. Atillâ İlhan bir türlü üstesinden gelemez, ta ki Orhan Kemal’in bir senaryo için Beyoğlu’na çıkmasına dek.
“Atillâ’ya “Gel, şuraya girelim, kentsoylular gibi bir çay içelim” der. Baylan’dan içeri girerler. Atillâ için giriş o giriştir. Hem kahve, hem çalışma, hem dinlenme yeridir burası artık onun. İlişki kurduğu kızlara da Baylan adresini vermeye, “Geç kalma, erken gel” demeye başlar.”
Atillâ İlhan Baylan’da masasına yerleştikten sonra peşi sıra yalnızlıktan kurtulup başka bir dünyaya gireceği hayalindeki bir dizi sanatçı, yazar, gazeteci, sinemacının koşusu da başlamıştır (Demir Özlü). Tabii ki sadece entelektüel müdavimleriyle değil -içlerinde emniyetten görevliler de vardır-, baba ve oğul Lenas’lar, 6-7 Eylül 1955 felaketinden sonra Yunanistan’a gitmek zorunda kalacak Yorgo ve Hristo gibi anılarda iz bırakmış garsonları ile bir Beyoğlu Baylan…
LORYAN’DAN YENİLİKÇİ BAYLAN’A
‘Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’nda es geçilen ‘çikolata, pasta, turta, peşmelbası ile ünlü pastane’ özelliği, ismi önce Fransızca Doğu anlamındaki L’Orient sözcüğünden gelen Loryan, ticari işletmelerin Türkçe isim kullanma zorunluğunu getiren yasanın çıkışı (1934) ve milliyetçilik adına şiddet-hakaret provokasyonları nedeniyle adı ‘kusursuzluk-mükemmellik’ anlamına gelen Baylan’da devam edecektir. Baylan müdavimlerinden gazeteci/yazar Orhan Duru “…pastalarını da hatırlıyorum…herhalde Avrupa’daki örneklerini aratmayan bir pastaneydi.” diyecektir.