Şeref OĞUZ
Karadeniz yaylalarındayım. Arada ilçeye inip alışveriş yapmam gerek. Salı, Çaykara’nın pazarı ve hem aşı hem de çarşı için oradayım. Armut arıyorum, yerli endemik armut. Hiçbir yerde yok. Oysa yol boyu armut ağaçları öylesine dolu ki dalları yere sarkıyor, meyveler yere düşüyor, araba ezip geçiyor.
Sordum; “bu yerli armutlar nerede?” diye… Marketteki bir müşteri anında cevap verdi; “ağaçlarda…” Peki, neden markette yok? Satıcının cevabı, enflasyon çürümesine izah getirecek düzeyde; “kimse toplayıp getirmiyor.” Para mı etmiyor? “etmez olur mu, ben 15 liradan alıyorum kilosunu ve 20’den satıyorum.”
PEKİ, AMA NEDEN?
Gördüğüm, armudun ağaçta bizlerin de bu zihin yapısıyla markette çürüdüğümüzdür. Tarım arazileri değerlenip emlak arsasına dönüşünce; çiftçinin üretimi de değersizleşti. Artık üretmiyor, yeni rant kapısı üzerinden hareket ediyoruz. Zira armudu ağaca, tarımı da ithal ürünlere terk ettik.
Çünkü biz üretim üzerinden değil market tüketimi üzerinden düşünüyoruz. Çünkü biz ev sahibi olma üzerinden değil, müteahhidi var etme üzerinden düşünüyoruz. Çünkü biz nimeti üretmek üzerinden değil, külfeti öteleme üzerinden düşünüyoruz. Çünkü tüketici olmayı seçtik, üreticilikten vazgeçtik.
TARIM ARAZİSİNDEN EMLAK ARSASINA
17 yıldır yazın en az 1 ayımı yaylalarda geçiririm. İnternet sayesinde burada çalışırken dağ bayır dolaşır, tabiattaki değişimi, sosyo-kültürel farklılaşmayı gözlemlerim. Son 10 yıldan bu yana gördüğüm şudur; meyveler dalında çürüyor. Çayırlar kesilmiyor, ürünler toplanmıyor.
Hayvan sayısı azalmış beton sayısı çoğalmış. Beton da bize süt vermiyor. Bunun için inek gerek, koyun, keçi gerek… Artık inek sağılmıyor. Neden mi? Tarım arazileri emlak arsası oldu zira. Enflasyon onları da başkalaştırdı. Ekilmeyen arazilere bakıyorum, gidip talip olsan sana emlak arsası fiyatı çekiyorlar.