İrfan Yalın
7 Temmuz 1550 tarihinde kakao tohumlarının ilk kez Avrupa’ya getirildiğinin simgesel yıl dönümü, 2009 yılından bu yana neredeyse tüm ülkelerde “Dünya Çikolata Günü” olarak kutlanmakta…
Yaklaşan bayram ziyaretlerinde en çok ikram edilenlerden olması bir yana, çikolata günlük yaşamda sık sık aklımıza gelen şeylerden biri! Kimimiz şu ya da bu nedenle yemekten kaçınıyor gibi görünsek de, çoğumuz çikolatayı görünce ölçüyü kaçırıyor, görüntüsü ve lezzeti karşısında damaklar çaresiz kalıyor. Çikolata evrensel bir tat! Her kültürde, her yaşta, her coğrafyada kısaca yeryüzündeki herkesin gönlünde taht kurmuş bir lezzet fenomeni!
Dünyanın hemen hemen her köşesinde yaşayanlar için ayrı bir anlamı olan çikolatanın hâlâ tam olarak bilinemeyen ve tadı gibi insanları peşinde sürükleyerek merak uyandıran bir de tarihi var. Yıllardır yapılan birbirinden bağımsız bilimsel araştırmaları yürütenler, çikolataya hayat veren bu gizemli kakao bitkisinin kökenlerini binlerce yıllık bir tarih süreci içinde Amerika topraklarında arıyorlar. Bu konuda peşi sıra yapılan arkeolojik kazılardan çıkan bulgularla kesin sonuçlara ulaşmak adına, binlerce yıl öncesinden bozulmadan gelen kakao çekirdekleri bulmak zor olsa da, bilimsel çevreler dünyanın ilk uyarıcı içkisi olan çikolatanın tarihçesini, bu bitkiyi keşfeden – yetiştiren Meksikalı ölmek insanlarıyla, Maya kültürünün ayak izlerinde arıyorlar.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda çıkan bulgulara göre Maya halkı, İspanyollarla karşılaşmadan 1000 yıl önce kralları ve asilleri için çikolata hazırlamakta kullandıkları toprak kapların üzerine “cacao” yazmaktaymış. Bu konuda okuduğum çok kaynakta yazılanlara göre Aztekler, Maya topraklarını istila edince, Yucatàn Yarımadası civarında yaşayan yerli halktan kakao çekirdeklerini besin olarak kullanmayı öğrenmişler; dini bir sembol olarak da değer taşıdığını görmüşler. Hatta onların mal takasına çare buldukları haliyle çekirdeklerini para olarak kullanma âdetini devam ettirmişler.