Bir yangını daha atlattık ama daha kötüleri gelecek.
Aynen önceki yıllarda olduğu gibi bu sefer de hemen “terör” dendi. Sonradan bu unutuldu. Şimdi hükümet cephesi bir kundakçıyı suçluyor, idamda çare arıyor. Muhalefet ise çoğunlukla uçak konusuna sardırmış durumda. Evet, ekipmanı artırmak mutlaka yangınların zararını törpüler ama daha köklü sorunlarımız var. Bir de yüksek teknolojide ve bilimde ilaç arayanlar var. Oysa mesele sadece teknik değil, küresel ısınmaya da indirgenemez. Aşağıdaki liste her sebebi kapsamasa da, tartışmayı başlatmak için iyi bir zemin oluşturacağını ümit ediyorum:
- Ormanların içlerine doğru ilerleyen kontrolsüz yapılaşma, ekolojik dengeyi altüst ediyor.
- 1980’lerden beri derinleşen özelleştirme politikaları, bu yapılaşmanın önündeki her türlü engeli kaldırıyor. Bürokratlar ve (neredeyse partiden bağımsız şekilde) siyasetçiler arasında, maden, AVM, otel, köprü, HES gibi yapıların, doğal değerlerimizden daha kıymetli olduğuna dair üstü kapalı bir mutabakat var.
- Tarım sektörünün yok edilmesiyle birlikte, bu yapılaşmanın kurbanı köylüler de doğa düşmanı sektörlere mahkum ediliyor. Yerel direniş böylece içten kırılıyor.
- Bütçeden amfibi uçaklara ve başka gerekli ekipmana yeterince kaynak ayırılmaması, basit bir “AKP sorunu” değil. Neoliberal devlet anlayışı, kısa vadede kâr getirmeyecek her türlü harcamanın sınırlanması demek zaten. Kırk yıldır devlet, şirket gibi yönetiliyor.
- Muhalefetin ekseriyeti, alternatif bir devlet ya da belediyecilik anlayışına sahip değil. AKP’li olmayan birçok belediye de, kârın maksimizasyonu perspektifiyle yönetiliyor. Dolayısıyla, kalkınmayı ekolojik denge ile harmanlayan bir siyasi hat, yığınların önüne somut olarak konulamıyor. Halk kitleleri de (birçok sebepten ötürü) bu hattı kendileri oluşturamıyor.
- Kârı önceleyen hükümet (ve kısmen de belediyeler), uzmanların sürekli vurguladığı görece basit önlemleri bile hayata geçiremiyorlar. Sosyalist basında gerekli önlemler uzun uzun anlatıldığı için, burada tekrarlamıyorum. Ancak önemli olan nokta şu: Evet, bunlar sosyalistler tarafından daha sık vurgulanan teknik önlemler ama, aslında ideolojik renkleri yok. (Gerekli seyreltmelerin yapılması gibi temel uygulamalardan bahsediyorum). Devletin ve birçok belediyenin bunları hayata geçirmemesi, sakıncalı bulmalarından değil. Kurumların, içinden bulunduğumuz dönemin yapısal özelliklerinden dolayı, buna müsaade etmemesinden. Bu yapısal özellikleri başka bir yazıda daha etraflıca anlatmayı düşünüyorum. Ama bu yazının diğer maddelerinde bazı ipuçları göreceksiniz.
- Enerjinin ciddi bir kısmı özel şirketlerin elinde. Yenilemek kâr getirmediği için, hatlar kendi haline bırakılıyor. Kaçaklar daha çok yangına sebep oluyor.
- Komplo teorilerine sık başvurmayı sağlıksız bulurum. Ancak, halk arasında sıkça dile getirilen “Rant için yakıyorlar” ithamı her durumda isabetli olmasa bile, bazı yangınlardan sonra pıtrak gibi otel, tesis, ya da maden bitmesi, kimi yangınlara en azından göz yumulduğu hissini uyandırıyor.
- Hem yangınların artması, hem de bahsi geçen şirketlerin enerji politikasına mutlak hakimiyeti, zaten başımıza bela olan küresel ısınmayı iyice arttırıyor. Bu da daha çok yangına sebep oluyor. “Kısır döngü” denen kavrama daha iyi bir örnek olamazdı.
- Bu sorunların ezici çoğunluğu, şarklılıktan, bilmezlikten, medeniyetsizlikten filan kaynaklanmıyor. Batı medeniyetinin gözbebeklerinden Kaliforniya’da da benzer enerji politikalarına (ve şirketlerin hakimiyetine) şahit oluyoruz.
- Bizim gibi dünya sisteminin çeperlerinde olan ülkelerin farklarından biri şu: Bu siyasetlere direnen aktivistler, sürekli tehdit altında. Kaliforniya gibi dünya sisteminin merkezindeki mıntıkalarda, kayıtsızlık (aktivistlere karşı) şiddeti daha az gerekli kılıyor.
- Yine kısmen Türkiye’ye özgü bir sorun yumağını da zikredelim: Nüfus ve kalkınma politikalarının, bazı bölgelerde aşırı şişme yaratması… Buralarda biriken kalabalıkların, doğayla dengesiz bir ilişki kurmaları, ve ormanlar konusunda yeterli duyarlılığı ve örgütlülüğü geliştirememeleri. Aynı nüfus ve kalkınma tablosunun temel bir parçası olan, ve zaten bir bölgemizdeki ormanları on yıllardır yok eden Kürt savaşının, bu maddede sıralanan tüm dinamikleri daha da azdırması.