Dr. Necati Saygılı
Doğal yaşamda bireyler
Bir Biyoloğun ifadesiyle canlılar, Doğal yaşamın bütünlüğü çerçevesinde ve kendi varoluş nedenleri doğrultusunda yaşamlarını sürdürüyorlar. Bunları üç grupta toplamak mümkün.
Kendi ayakları üzerinde durabilen, yaşam faaliyetleriyle ait oldukları topluluğa değer katan, başkalarına fayda sağlayanlar en büyük grubu oluşturuyorlar. Aralarından birisi bir gün yok olsa da topluluk varlığını koruyor. Adil Yaşamın doğal unsuru Gözetici Bencilleri hatırlatıyorlar.
İkinci grubu oluşturanlar sayıca az olmakla beraber, genellikle ikili yardımlaşma içinde bireysel yaşam tarzını seçmişler. Semiyotik canlılar denen bunlar, bizlere okul sıralarında erselik diye tanıtılan; çoğalmak için bir eşe bile ihtiyaç duymayan hem erkek hem dişi gametleri bulunduranlar olsa gerek.
Üçüncü grubu oluşturanlar ise pek tanıdık!.. Başkalarının sırtından geçinenler; yani parazit yaşam sürenler. Bunların her türüne; günlük yaşamda hemen her gün rastlamak mümkün. Parazitler, musallat oldukları canlıdan beslenerek yaşamlarını sürdürüyor, büyüyorlar. Ne var ki geçindikleri canlı sömürülmekten aciz kalıp ne kendisini ne de parazitini besleyemeyip ölünce kendileri de yok oluyor. Bunlar Adil Yaşamın anomalisi Yıkıcı Benciller olmalı. Geniş kesimlerin çıkarlarını tehdit eden bu azınlık türün etkinliği mutlaka törpülenmeli.
İnsan ve toplum
Toplum halinde yaşamayı seçmiş canlılar sınıfından insan türü, farklı yaşam tarzını seçen alt bileşenleriyle bu gruplar içine dağılmış görünüyor. Milyon yıllık evrim sürecinin son halkasındaki Homo Sapiens Sapiens türünün, gelişmiş demokratik yönetim biçimleri geliştirmiş toplumlar halinde, birinci grup canlı türüne dahil oldukları açıktır. Evrim süreçlerindeki yolculuğuna devam eden, dolayısıyla farklı yaşam biçimlerini seçenleri de diğer gruplara dağılmış görünüyorlar.
Yaşam tarzıyla ait olduğu topluma değer katan, başkalarına faydalı olan bireylerin toplumlarında yönetime gelenler, süresi belirli dönemler için seçilip görevlerini kurumsal yapılanmalar eliyle yapıyorlar. Kurumlar arası denge ve denetim mekanizmaları resmî planda işlese de toplumun ihtiyaçlarına ve beklentilere cevap ver(e)meme hallerinde yönetim, sivil toplum tarafından uyarılmakta, yeniden yönlendirilmektedir. Bu, denge ve denetlemeyi sağlayan demokratik güçlü bir sivil toplum yapılanması sayesinde olmaktadır.
Örgütlü ve güçlü bir sivil toplum yapılanmasını gerçekleştirememiş toplumlarda seçilmişlerle hesaplaşma seçimden seçime görülebilmekte; ancak iş işten geçmiş olmaktadır. STK’lar diye adlandırılan yapılar, farklı amaçlara öncelik vermek ve gerçekleştirmek üzere kuruluyorlar.
Ancak her birinin var olmayı sürdürmeleri ve amaçlarını gerçekleştirmeleri uygun ortamların sürdürülebilir olmasına bağlıdır. Durum o ortamı yok edici bir hal aldığında hepsi için ortak ve birincil amaç, o ortamı yeniden sağlıklı işleyebilir hale getirilmesini sağlamak olacaktır. Eşyanın tabiatına uygun olan budur.
Sivil Toplumun yapılanması
O nedenle her STK, ortak yaşamın yazılı kurallarının belirlenmesine, korunmasına ve sağlıklı işlemesine katkıda bulunmayı görev biliyor olması ve bunu sıfırıncı ilke kabul etmesi beklenir. Doğallıkla STK’lar arasında dayanışmak olağandır. O kurallar bütünü, gelişmiş demokrasilerde Anayasal çerçevede belirlenmiş; Güçler Ayrılığı ilkesine uygun kurumsallaşmış hukuki denetleyici mekanizmaların sağlıklı işlemesi ile güvence altına alınmış oluyor.
Geçmişten günümüze ülkemizdeki demokratik düzenin birçok eksiğinin esas itibariyle, güçlü bir sivil toplum yapılanması oluşturamamış STK’ların denge ve denetleme mekanizmalarını harekete geçirici, yönlendirici işlevlerindeki yetmezlikten kaynaklandığını görmek gerekiyor. STK’lar için meşru ve yaşamsal haklar son kertede, birincil amaç niteliği ile ortaktır. Onların savunulması güç birliği oluşturmayı, dayanışmayı zorunlu kılıyor.
O bağlamda unutulmamalı ki, demokratik toplumları gelişmiş ve güçlü kılan husus, birincil amaçlarda, dolayısıyla toplumsal Ortak Yarar ve Ortak İyi’lerde uzlaşarak birleşenlerin, asalak yaşama yeltenen kişi ve kurumları caydıran toplu karşı duruşudur.
Dolayısıyla STK’ların aralarında, Ortak Yarar ve İyilerin tanımında uzlaşı ile kamuoyunca paylaşımını yaygınlaştırma amaçlı iş birliği yapmaları kadar doğal görevleri olamaz.
Ama bizimki gibi toplumlarda bu yaklaşım yaygın bir alışkanlık haline gelememiştir…
Sorun Ne?
Sözünü ettiğimiz yaklaşımın toplumun geniş kesimlerince benimsenmesinin önünde ne gibi engel(ler) var? Niçin bu doğal yaklaşımdan uzak duruluyor?
Birçok neden sayılabilse de bu olguda bireysel davranış alışkanlıklarımızın belirleyici olduğu çok belli. Bireyler, eğitim süreçlerinde edinebildikleri, doğaya ve hayata bütünlüklü bakış ile orantılı anlama-düşünme ve ifade etme becerileri uyarınca davranış alışkanlıkları ediniyorlar.
Sorgulamaya dayalı eğitim süreçlerinde kazanılan Nedensel ve Eleştirel düşünme biçimi söz konusu becerilerin gelişimini ve olumlu davranış alışkanlıkları edinilmesini kolaylaştırıyor.
Sorgulamaya kapalı ezberci eğitim süreçlerinde şekillenen tek doğrucu zihinsel yapı ise, hayata bütünlüklü bakış ile topluma artı değer katma becerileri gelişimine yetmiyor; yetersiz kalıyor. Bireyci ve çıkarcı yoz davranış alışkınlıkları edinilmesinde belirleyici rol oynuyor.
Çocukluktan başlayıp eğitim süreçlerinde ve zor yaşam koşullarında oluşan Akıl Daraltıcılar da olumsuz alışkanlıkları besleyip çoğaltmakla kalmayıp; Değişime Dirençli Doğrulara dönüşüyor ve tabii değişim olasılığını daha da azaltıyorlar.
Yetişkin bireyler, ortak iyilerde birleşmeye ve dayanışmaya, toplum yararını gözetmeye uzak duruş alışkanlıkları ile hem kendilerine hem başkalarına hem de kamu yararına zarar verdiklerini bilseler de o değişim pek kolay olmuyor.
Az sayıda da olsalar Asalak Yaşam tarzını; diğer bir tanımlama ile Yıkıcı- Sömürücü bencil davranış alışkanlığını benimseyen yetişkin bireylerin, kamu kaynaklarını kullanmaya yakınlıkları nedeniyle verecekleri zararın sayıları ile ters orantılı büyüklüğü karşısında bu tür alışkanlıkları değiştirtici, değişimi kolaylaştırıcı yetkin akla ihtiyaç var.
O bağlamda Adil Yaşam’ın kritik noktası, alışkanlıkların değiştirilmesine dayandığı inancıyla alışkanlıkları değiştirmenin gerektirdiği yetkin akıl ile etkili yol ve yöntem arayışında olan BN/BAA Adil Yaşam Çalışma Grubunun çabalarına destek vermenin, Ortak Yararımız gereği, Ortak İyilerimizin ayrılmaz bir bileşeni olduğunu belirtmeliyim.
Olumsuz alışkanlıkların edinildiği süreçlere müdahalenin daha etkin sonuç vereceği kuşkusuz. O bağlamda yetişme çağındaki nesillerin eğitim süreçlerinde olumlu alışkanlıklar edinmesi koşullarını güçlendirmek; ona destek vermek çok daha akılcı görünüyor.
İstanbul, 15 Mayıs 2022
Dr. Necati Saygılı