Akdoğan Özkan
Yaşamının 35 yılını bir canlı türünün varlığına, bir bölgenin varoluş mücadelesine adayan “Kaptan” June Haimoff geçti bu topraklardan, bu sulardan! Huzur içinde uyusun.
Bundan neredeyse yarım asır kadar önce, yakıcı bir temmuz güneşinin tahakkümü altındaki bir öğlen vakti İztuzu kumsalına Yunan bandıralı, 14 m. boyunda, Bouboulina isimli bir tekne yaklaşıyordu. Türkiye’nin batı sahillerinin bugünlerle kıyaslanamayacak ölçüde sakin olduğu zamanlardı. Ancak bölgede bugün gibi dün de kuvvetli soluğanlarıyla tekneleri sallayan sular Akdeniz’in Köyceğiz Gölü’ne kavuştuğu lagün ağzına yaklaştıkça şiddetini artıran dalgalar oluşturuyordu. Kızıl Burun önlerinden başlayıp, Köyceğiz Koyu’nun içlerine uzanan su üstü ve altı kayaları da denizcilere ayrıca zorlu anlar yaşattığı için teknedekilerin dikkatli olmaları gerekiyordu. Çalkantılı lacivert sular üzerinde bir yunus gibi alçalıp yükselerek ilerleyen Bouboulina ekibi hız kesebilmek için başını rüzgâra doğru çevirerek yelkenlerini boşalttı. Sığ sulara varmadan çapasını suya indirmişti. Rodos’tan hareketle Marmaris üzerinden Köyceğiz koyuna ulaşan teknede sıra dışı kişilikleriyle öne çıkan, biri kadın olmak üzere üç kişi vardı.
Bouboulina’nın sahibi, 53 yaşındaki Essexli, June Haimoff isimli, varlıklı bir aileden gelen bir İngiliz kadındı. Kışları İsviçre’nin kayak merkezlerinden Gstaad’da, yazları ise Akdeniz’de gezerek geçiren, dünya jet sosyetesinin de yakından tanıdığı bir isimdi June. Müzik, dans ve bale eğitim almış, İsviçre’de sanat galerisi açacak kadar da resim sanatına tutkun, serüven ruhlu biriydi. Teknenin kaptanlığını sevgilisi Hansi yapıyor, ona Yeni Zelandalı miçoları Reg yardımcı oluyordu.
Yaklaştıkları coğrafyanın arkaplanını dağların yemyeşil ormanlarla kucaklaştığı, adeta bir cennet tasviri oluşturuyordu. Hemen önlerinde ise dalyanların kurulu olduğu enfes güzellikte bir sahil uzanmaktaydı. Gelgelelim, burası Ege ve Akdeniz’de gördükleri başka yerlere benzemiyordu. Dürbünle kıyıyı inceleyen Reg şaşkınlığını, “Akdeniz gibi değil, Malezya ya da Filipinler’e benziyor,” sözleriyle dile getirdi. June için ise bu bir “ilk görüşte aşk” deneyimi idi.
Yerel halkın özellikle göçmen balıkları avlamak için kurdukları kazıkların üzerindeki derme çatma kulübeleri ve kıyıdaki barakaları uzaktan bir şeye benzetemeyen Bouboulina üyeleri, “haydi gidip bir yakından bakalım” diyerek teknenin küçük sandalına bindiler. Bir süre sonra kendilerine yaklaşan altı düz iki nehir teknesi önlerine düşerek bu etraflarına hayranlıkla bakan ekibe kılavuzluk etti. Kılavuzların sayesinde delta ağzından geçen ekip bulundukları coğrafyanın, bir labirenti andıran Dalyan’ın her bir ayrıntısına heyecanla ve mutlulukla bakıyorlardı.