Batı ile Rusya arasında yükselen Ukrayna tansiyonu, jeopolitik riskler açısından gündemin ilk sırasına oturdu.
Biz de herkesin gözü kulağı Rusya’da iken Putin yönetiminin son 8 yılda tarım sektörüne yönelik ortaya koyduğu strateji ve izlediği politikayı mercek altına alalım istedik.
Zira 8 yıllık bu süreçte yaşanan gelişmeler Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor.
Hatırlanacağı üzere 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonucu Avrupa Birliği, ABD ve diğer Batılı ülkeler Rusya’ya yaptırım kararı aldı. Rusya ise bu hamleye, Batılı ülkelerden tarım ve gıda ürünleri ithalatını yasaklayarak karşılık verdi.
Bir başka deyişle, Rusya’yı gıda ile terbiye etmeyi düşünen Batı’dan önce davranan Moskova yönetimi deyim yerindeyse kendi göbeğini kendisi kesti.
Nasıl mı?
Rusya, 2014’ten bu yana özellikle ithalata bağımlı olduğu ürünleri kapsayacak şekilde tarım politikalarında önemli bir makas değişikliğine gitti. Tarımda kendi kendine yeterlilik ve yerli üretimi önceliklendirerek uzun vadeli bir tarım politikası ortaya koydu.
Bir dış politika enstrümanı: tarım
Putin yönetiminin hedefi, bir dış politika enstrümanına dönüşen tarıma ilişkin olası yaptırımlardan kendini koruyarak, ülkenin gıda güvencesine ilişkin kırılganlıklarını minimum seviyeye çekmekti. Bunu 7-8 yıl gibi oldukça kısa bir sürede büyük ölçüde başardılar da… Hayvancılıktan, sera yatırımlarına kadar ülkede neredeyse tarımın en stratejik alanlarında yeni yatırımların önü açıldı.
Doğal gaz zengini Rusya’nın toplam modern sera alanı 2016’dan bu yana 1.5 kattan fazla artarak 2021 itibarıyla 32 bin dekara ulaştı. Buna paralel olarak da örtü altı sebze üretimi son 6 yılda yüzde 80’den fazla arttı.
Rusya, 1.4 milyon tonu aşan seralardaki sebze üretiminin 2025 yılına kadar en az 1.6 milyon ton olmasını hedefliyor.
Stratejik gördüğü meyve türlerinde de 2025 yılına kadar üretimi iki katına çıkarmayı hedefleyen Rusya, 2027 yılına kadar süt ve süt ürünleri üretimini de ikiye katlamayı amaçlıyor.
Hedefe adım adım yaklaşıldı
Rusya, verdiği teşvikler neticesinde kendi üreticisine tarımsal yatırımların önünü açarken, izlediği akıllı ithalat politikasıyla da Rus çiftçisini korudu ve rekabetçi bir yapıya kavuşturdu. Geçtiğimiz yıllarda farklı gerekçelerle Türkiye’den domates başta olmak üzere yaş sebze ve meyve ithalatını zaman zaman durdurmasının ve kota uygulamalarının ardında yatan gerekçelerden bir tanesi de buydu.
2015 yılında dönemin Rusya Tarım Bakanı Alexander Tkachyov, “Önümüzdeki 10 yıl içinde yerli ürünler rafları dolduracak. Rusya’nın 10 yıl sonra tarım ithalatına ihtiyacı kalmayacak” şeklindeki sözlerini pek çoğumuz hafife almış olabiliriz.
Ama son iki yılın verileri bize, ortaya konan hedeflere emin adımlarla yaklaşıldığını gösteriyor.
Rusya, 2020 yılında 29.7 milyar dolarlık tarımsal ithalatına karşılık 30.5 milyar dolarlık rekor bir ihracata imza atarak Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana ilk kez tarım ürünlerinde net ihracatçı konuma yükseldi.
Rusya’nın şu anki Tarım Bakanı Dmitry Patrushev de dünden bugüne gelinen noktayı şu sözlerle özetliyor: “1990’larda Rusya tahıl ürünleri ithal ediyordu ama günümüzde bunlar temel ihracat pozisyonunda yer alıyor. Rusya, 2020 itibarıyla Gıda Güvenliği Doktrini’nin kilit hedeflerine ulaştı. Devletin desteği ve çiftçinin başarısı, üretimi ve ihracatı artırmamızı sağlıyor. İhracattaki potansiyel artış ise tarım sektörünün sürdürülebilir büyümesinin kanıtıdır.”
İthalatçı konumdan ihracatçı konuma
Geçtiğimiz hafta 2021 verilerini açıklayan Rusya Tarım Bakanlığı, tarımsal ihracatın önceki yıla göre yüzde 18 artarak 36 milyar doları aştığını bildirdi.