Gazeteci yazar Barış İnce’yle midyenin tarihi ve üretimini anlattığı “Kabuğu Kırmak” belgeselini konuştuk. İnce, “Diyanet İşleri Başkanlığı ne derse desin, midye bu ülkenin mutfağına girmiştir” dedi.
Son dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamaları ile tartışmalara neden olan “midye”, birçok İzmirlinin veya İzmir’i ziyaret edenlerin gözde yiyeceklerinden biri. Kimi zaman tarihi Kemeraltı Çarşısı’nda yürürken, kimi zaman ise atıştırmak için uğranılan bir dükkanda insanların karşısına çıkan “midye”, aslında İzmir’de yıllardır bin bir çile ile sofralara gelen en önemli lezzetlerden. Denizden çıkarılışından üretimine “yasal” olmayan bir lezzet olan midyenin tarihi ise yıllar öncesine dayanıyor. Son dönemde İzmir’de özellikle Kadifekale’de Mardinli Kürtlerin üreticiliğini üstlendiği midyenin sofralara gelişi ise gazeteci yazar Barış İnce’nin belgeseli ile izleyici ile buluştu.
Barış İnce tarafından hazırlanan 25 dakikalık “Kabuğu Kırmak” belgeseli, 50 yıl önce Mardinli göçmen ailelerle Giritli mübadillerin İzmir’in Kadifekale semtinde midye dolma üzerinden kurduğu dostluğu izleyiciye anlatırken, bir arada yaşamın da somut örneklerini gözler önüne seriyor. Görüntü yönetmenliğini ödüllü yönetmen Metin Kaya’nın yaptığı 2021 yapımı belgesel filmin müziklerinde ise Erdal Güney imzası var. bugün galası yapılacak olan “Kabuğu Kırmak” belgeselini Barış İnce ile konuştuk.
Kadifekale’de bu belgeseli çekme fikri nasıl ortaya çıktı? Fikir nasıl gelişti, olgunlaştı?
Öncelikle belgeselin merkezinin Kadifekale olacağını düşünmemiştim. “Midyeciler Mardinli olur” ve “Kadifekale’de yaşarlar” klişesinin geçmişte kaldığını zannediyordum. Ancak araştırdıkça gördük ki Kadifekale halen daha midye üretiminin merkezi konumunda. Yasal olmadığı için sabahları gizlice buraya kamyonlar geliyor ve midyeler belli evlerin altındaki üretimhanelere dağıtılıyor. İlk çıkan midyenin halini görseniz taş zannedersiniz. Yoğun bir emekle temizleniyor midye. Kadifekale de merkez konumunda. Bu belgeseli çekme fikri, gelecek romanım için kent imgesine dair okumalar yaparken, İzmir’le ilgili kitapların arasında tesadüfen yemek tarihçisi Nejat Yentürk’ün ‘Ayaküstü İzmir’ kitabını okumamla oluştu.