Tuğçe Isıyel
Bağbozumunda kadınlar 120 TL, erkekler 130 TL yevmiye alıyor. 10 TL’lik farkın sebebini merak ediyorum. Çünkü bir günü bağda üzüm keserek geçiren biri olarak kadın ve erkeğin yaptığı iş arasında herhangi bir fark göremedim ben. Hatta kadınların daha çok çalıştıklarına tanık oldum. Sorup soruşturuyorum bu 10 TL’lik farkı, kimse dişe dokunur bir cevap veremiyor. Tarım Kooperatifi’nin belirlediği rakam bu diyorlar. Anlamıyorum. Çük farkı 10 TL demek ki diyorum. Çük farkı! 10 TL!
Üzüm adası burası. Bağ bahçeyle uğraşanlar için zaman en çok bağbozumuna göre belirlenir burada. Bağbozumu vakti fabrikalara traktörlerle kasa kasa üzümler taşınır, sokaklar üzüm şırası kokar, şarap fabrikalarında hummalı bir çalışma başlar. Üzüm bağbozumunda rüştünü ispat eder ve şaraba yatırır kendisini… Zaman, şarabın en büyük mayası…
Uzun, upuzun bir öykü şarap. Hikâye bağlarda başlar önce. Onlar sağlam olacak ki bağbozumu bereketli geçsin. Bu sebeple evlat yetiştirir gibi bakılır bağlara. İlacı, toprağı, suyu derken bağın ihtiyacı neyse onu vermekle yükümlüdür bağcı. Sonra iş fabrikalarda, çelik tanklarda, meşe fıçılarda, cam şişelerde devam eder.
Bu coğrafyayı anlamak benim için üzümü anlamakla eşdeğer. Son bir yıldır bağlar en büyük gözlem noktam. Her biri birer heykeli andıran o kupkuru kütüklerden bordo renkli bir akışa geçildi. Bağlar budandı, filizler kırıldı. Azaldıkça çoğalan bir hikâye bu. Çapalar yapıldı. Su yürüdü bağlara, sürgün verdi asmalar… Ortada hiç üzüm filan yokken minik minik su keseleri belirmeye başladı gövdelerde ve bir baktım ki aylardan ağustos, bağbozumuna varmışız bile. Ne çabuk büyüdüler!
Geçtiğimiz haftalarda bir traktör dolusu bağ işçisi kadın ve erkekle ben de yollara düştüm. Güneş henüz doğmamıştı. Sabah serinliği, uyku mahmurluğu… Erkenden uyanıp kumanyamı hazırladım, küçük bir sandviç, bolca su, bir termos kahve. Sıcaklık bastırmadan üzümler kesilecek, kasalara konacak sonra saat 14.00 gibi de merkeze geri dönülecek. Sadece yarım saat öğle molamız var. Haydi bakalım hayırlısı! Bedensel iş yapmaya alışık olmayan ben ölüp kalmam inşallah oralarda. Traktörün kasasında kadınlar oturuyor, ön tarafta erkekler. Hepsi birbiriyle akraba. Bazısı çoluk çocuk gelmiş. Çoluk çocuk dediysem en küçüğü 14 yaşında. Her yerlerini örtmüşler, güneş kavurmasın, asmaların dalları ciltlerini haşat etmesin diye. Traktör hareket eder etmez kadınlardan iki tanesi sigaralarını tellendirmeye başladı. Kısa bir tanışma faslından sonra bana da sigara uzattılar. Yok dedim, kullanmıyorum.