Hazal Ocak
Dünya, Çevre Günü’ne acil çözüm bekleyen onlarca sorunla giriyor. İklim krizi derinleşiyor, doğal alan ve biyolojik çeşitlilik kaybı artıyor. WWF Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, “Doğal kaynaklara yönelik talep, doğanın bize bir yılda sunabileceğinin yüzde 60 üstünde. Yani, 1.6 dünyamız varmış gibi yaşıyoruz” dedi.
Bugün Dünya Çevre Günü. İklim krizi etkilerini yakından hissettiriyor. İnsanın doğa üzerindeki yıkıcı etkisi ise durmak bilmiyor. Tüm dünyada doğal alan ve biyolojik çeşitlilik kaybı alarm veriyor. WWF’in 2020 Yaşayan Gezegen Raporu’na göre son 50 yıl içinde omurgalı tür popülasyonları yüzde 68 oranında azaldı. Birleşmiş Milletler raporları da dünya genelinde 1 milyon canlı türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. WWF – Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli ile hem doğal alan ve biyoçeşitlilik kaybını hem de Marmara Denizi’nin durumunu konuştuk.
– Türkiye’de doğal alan ve biyolojik çeşitlilik kaybı ne durumda?
Türkiye’de küresel ölçekte tehlike altındaki tür sayısı son 10 yılda dört katına çıktı ve 400’e ulaştı. Üç kuş türü, telli turna, kadife ördek ve yaz ördeği artık ülkemizde görülmüyor. Son 50 yılda ülkemizin sulak alanlarının yarısı, yani üç Van Gölü büyüklüğünde alan ekolojik işlevini yitirdi. Bu nedenle kuş, balık ve diğer canlı popülasyonları hızla azalıyor.
İNSAN ETKİSİ VURGUSU
– Doğal alan ve biyolojik çeşitlilik kaybı sizce neden bu kadar hızlı ilerliyor? Neler yapmalı?
Doğa üzerinde 1950’lerden itibaren büyük bir ivme kazanan insan etkisi 2000’li yıllarla birlikte zirveye çıktı. Dünya tarihinde insan etkisinin bu denli yoğun hissedildiği bir dönem yaşanmadı. Karasal alanların yüzde 75’i insanlar tarafından önemli ölçüde değiştirildi ve doğallığını kaybetti. Denizlerin yüzde 60’ından fazlası yoğun insan etkisi altında. Her yıl 8 ila 12 milyon ton plastik atık denizlere karışıyor. Dünya’nın en derin noktası olan Mariana Çukuru’ndaki deniz canlılarının vücudunda plastik bulunuyor. İnsanın doğal kaynaklara yönelik talebi, doğanın bize bir yılda sunabileceklerinin yüzde 60 üstüne çıktı. Bir başka deyişle 1.6 dünyamız varmış gibi yaşıyoruz. Karaların ve denizlerin en az üçte birinin (yüzde 30) koruma altına alınması, tehlike altındaki yabani bitki ve hayvan türlerinin, ekosistemlerin korunması için bilinçli çaba ve planlı eylem gerekiyor.
– ‘Sürdürülebilir bir Türkiye için korunan alanlarda hedef 2030’a kadar yüzde 30’ diyorsunuz. Bu hedef neden hayati?
Korunan alanlar, günümüz dünyasında “son doğal kalelerimiz”. Beslenmemiz, gıda güvenliğimiz, sağlığımız, esenliğimiz, refahımız, temiz suya erişimimiz, dengeli bir iklime sahip olabilmemiz için bozulmamış doğal alanlara ihtiyacımız var. 2021 yılı Küresel Risk Raporu’na göre, önümüzdeki 10 yıl boyunca dünya ekonomisini etkileyecek ilk beş risk arasında iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve su krizini de kapsayan doğal kaynak krizi var.
‘DEĞİŞİM İMKÂNSIZ DEĞİL’
– Dünya Çevre Günü’nde nasıl bir mesaj vermek isterseniz?
Değişim imkânsız değil… Yeter ki, doğanın ve ekosistem hizmetlerinin vazgeçilmez önemini sürdürülebilir kalkınma gündemimizin ayrılmaz bir parçası haline getirelim. Çünkü doğamız ne kadar sağlıklıysa biz de o kadar sağlıklıyız. Doğayı geri kazanmak ve ormanlar, denizler, akarsular gibi doğal ekosistemlerin geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaşmasını önlemek için bilime dayalı, iddialı hedefler belirlemek ve o yolda ilerlemekten başka çaremiz yok…
Önümüzdeki on yıl içerisinde göstereceğimiz performans önümüzdeki yüzyılları şekillendirecek. Ekimde Çin’de yapılacak Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı’nda da korunan alanların artırılması ve daha iyi yönetimi için 2030 hedefleri belirlenecek. 16. Taraflar Konferansı ise ülkemizde yapılacak ve bir anlamda bu hedeflerin ilk gözden geçirmesi olacak. Türkiye’nin yüzde 30 hedefiyle ve konferansın liderlik sürecinde göstereceği kararlılıkla dünyaya örnek olmasını diliyoruz. Diyoruz ki, 2030’a kadar yüzde 30 korunan alanlar hedefi imkânsız değil ancak acil, çünkü korumazsak kaybederiz!
‘ACI BİR DERS NİTELİĞİNDE’
– Marmara Denizi’nde yaşanan deniz salyası koruma alanlarını etkiler mi?
Diğer deniz koruma alanlarının şu anda Marmara’da gerçekleşen deniz salyasından etkilenebileceğine dair açıklanmış bilimsel veri bulunmasa da yaşadığımız bu olay, koruma alanı olsun olmasın doğal ekosistemlerimiz üzerinde kurduğumuz baskının sonuçlarını göstermesi açısından acı bir ders niteliğinde. Marmara’nın içinde bulunduğu durum bize koruma anlayışını korunan alanların ötesine geçirmemiz, insan faaliyetlerinin etkilerini doğaya etkileri ile bütüncül bir şekilde değerlendirmemiz ve tüm yatırımlara bu gözle bakmamız gerektiğini gösteriyor.
Deniz koruma alanlarının her türlü tehditten korunmaları için, ilgili kurumların yapısı ve yerel birimleri güçlendirilerek daha etkin koruma ve yönetim sağlayacak (planların uygulanması, izleme, denetleme) STK’ler, uzmanlar ve yerel paydaşları da kapsayan ortak izleme ve yönetim mekanizmaları geliştirilmesi gerekiyor.
Kaynak: www.cumhuriyet.com.tr