Deniz dendiği zaman aklımıza genelde yüzmek ve bir yerden başka bir yere gitmek geliyor. Oysa deniz, yaşamın başladığı yer.
Kişi başına düşen balık tüketimi son yıllarda çok arttı. Balık tüketmenin sağlıklı olduğunu herkes biliyor ama hangi balığın temiz sulardan geldiğini ya da türünün devamlılığı için tüketilmemesi gerektiğini biliyor muyuz?
Mesela lüfer erişkinliğine ulaşmamış sarıkanat ve çinekoplar, tüketmek için doğru bir balık değil. Eğer denizlerdeki planktonları yiyecek balık yoksa ya da büyük balıklar, yiyecek küçük balık bulamıyorsa orada bir sıkıntı var demektir.
Ama bazı insanlar var ki gelecek nesillerin daha iyi bir dünyada yaşamaları için uğraşıyor ve hatta elle tutulur başarılar elde ediyor.
Zafer Kızılkaya’da bunlardan biri.
Yaman Koray’ın Büyük Orfoz kitabından 1970’li yıllarda Gökova Körfezi’ndeki balık çeşitliliğini öğrenip “Bugün bu zenginliği neden yeniden inşa edemeyelim ki?” diyerek bu rüyayı gerçekleştirmek için Akdeniz Koruma Derneğini kuruyor. İlk zamanlarda bölge balıkçılarını bilinçlendirmek için epey zorlu bir süreç geçirdiklerini anlatan Zafer Kızılkaya, ardından Gökova Körfezi’nde kapalı alan uygulamasıyla kısa süre içerisinde balık çeşitliliğinin arttığını gözlemlediklerini anlatıyor. Bu başarı, çevre bölgelerdeki balıkçıların da dikkatini çekiyor, kendi balıkçılık alanlarında da bu uygulamayı yapmak için işbirliği teklif ediyorlar. Uluslararası birçok platformun da dikkatini çeken Zafer Kızılkaya, Akdeniz Koruma Derneği’nin bu başarılarını ve deneyimlerini aktardığını söyleyerek sözlerini noktalıyor.
Denizi herkes sever ama bazıları kendisini, denizin bir parçası olarak görür ve hayatını buna göre şekillendirir. Ercüment Altınsoy da bunlardan biri.
“Kendimi bildim bileli denizle iç içeyim.” diyen Altınsoy, 30 yıldır teknesinde eşiyle yaşıyor. Kendisini “deniz canlısıyız” diyerek nitelerken denizin ve doğanın cömertliğinden bahsediyor. “Doğa sizi aç bırakmaz!” derken de “eğer doğa da aç kalıyorsanız ya kendinizi ya da doğayı tanımıyorsunuz!” diyerek sözlerini bitiriyor.