Şevket Özügergin
Bir gerçeği, geç bile olsa, artık anlamalı ve önlemlerimizi bu gerçeğe uygun olarak planlamalıyız. Ülkede hukuk, eğitim, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü dahil evrensel değerleri içeren yapısal reformları yapmadan, yerli ve yabancı yatırımcılara güvenli bir ortam hazırlamadan, siyasi ve ekonomik istikrarı sağlamadan, uyumlu ve gerginliklerden uzak bir dış ilişkiler ağı kurmadan kalıcı ve sürekli bir büyüme ve refah sağlama imkanı olmayacaktır. Zaman zaman sağlanan konjonktürel başarıların da anlamı kalmayacaktır. Önlem almada her gecikmenin faturası da daha ağır olacaktır.
Büyüme rakamlarına bakınız. Türkiye,2018 yılının son çeyreğinde %3, 2019 yılının ilk çeyreğinde %2,6 ve ikinci çeyreğinde % 1,5 oranında küçülmüştür. Kişi başına gelir 2018 yılındaki 9.693 dolarlık düzeyinden, 8.767 dolara gerilemiştir. Bu rakamlar, refah düzeyinin gerilemesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin son yıllara kadar büyüme ortalaması % 5 civarındadır ve kişi başına geliri de 10.000 dolar civarındadır. Geçmişte sağlanan yüksek düzeyli büyümenin borçlanarak finanse edildiği ve enflasyona ve yüksek cari açıklara yol açtığı söylenebilir ve makul, iç kaynaklara dayalı bir büyümenin daha sağlıklı olacağı öne sürülebilir ama bu durumun karşılığı negatif büyüme değildir. Sonucu Nisan ayı itibariyle yayımlanan % 13 lük bir işsizlik oranıdır. Asıl hedef elbette döviz kazandırıcı sektörlerin geliştirilmesi, iç tasarrufların arttırılarak yatırımlara yönlendirilmesi ve böylece dış kaynaklara olan ihtiyacın azaltılmasıdır. Ancak kabul etmek gerekir ki, bugünkü yapısıyla ihracatı ciddi manada ve kısa zamanda arttırmak mümkün değildir. Tasarruf hacmi de artmak bir yana giderek azalmaktadır. Nüfusun arttığı, işsiz sayısının çoğaldığı, enflasyonun yüksek seviyesini koruduğu bir ortamda zaten aksini beklemek doğru değildir.
Aslına bakarsanız, ülkemizde ciddi bir döviz stoku da bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıl 152 milyar dolar olan yerleşiklerin döviz tevdiat hesapları tutarı bir yıl içinde 37 milyar dolar artarak 189 milyar dolara ulaşmıştır. Artış oranı %24 tür. Döviz hesaplarının artışını sadece kur artışlarına ve kur oynaklıklarına bağlamak ta doğru değildir. Böyle bir gerekçeyi geçen yıl ki hızlı kur artışları için öne sürmek mümkündür. Ancak bu tür hesaplara yönelme, kurlardaki oynaklığın düştüğü, kurların makul bir aralıkta inip çıktığı bugünlerde de görülmektedir. Hesap sahipleri, krizlerden korunma, belki de kazanma duygusuyla hareket etmektedir. Ancak temel sebebin güven duygusunun yetersizliği olduğunu söylemek mümkündür. Mevduat faizlerinin, ekonomi dışı sebeplerle ve makul düzeylerin ötesinde düşürülmesi halinde, döviz tevdiat hesaplarına yönelmenin hızlanabileceğini göz önünde tutmak doğru olacaktır. Mevduat hesaplarından kaçışın bir başka sonucu, bankaların kredi hacminde bir azalmaya sebep olabilme ihtimalidir.
Türkiye’nin yerli ve yabancı yatırımlara olan ihtiyacı büyüktür. Kişi başına gelirin artması, refah seviyesinin yükselmesi, işsizliğin gerilemesi, dış kaynaklara olan bağlılığın azalması yatırım, üretim ve ihracata bağlıdır. Son zamanlarda bu alanda da olumlu gelişmeler gözlenememektedir. Sanayi sektörü, inşaat otomotiv, mobilya gibi alanlarda gerilemeler görülmektedir. İç talebin azlığı, yatırımcı şirketlerin bir çoğunun döviz borçlusu olması dolayısıyla, yeni yatırımlar yerine borçlarını tasfiyeye öncelik vermesi, piyasalardaki belirsizlik, siyasi alanda gerginliklerin sürmesi ve çevremizdeki gelişmeler yatırım iştahının azalmasına ana nedenler olarak gösterilebilir.
Bu nedenlerden bir çoğunu doğrudan yabancı yatırımlar için de söyleyebiliriz. Rakamlara baktığımızda,2018 haziranı ile bu yılın aynı ayı arasında doğrudan yabancı yatırımların% 6,3 oranında artarak, 11,6 milyar dolardan,12,4 milyar dolara çıktığını görmek mümkündür. Bu tür yatırımlarda Katar ve İngiltere ilk sıraları almaktadır. Bu rakamlar oldukça küçüktür ve çoğunlukla gayrimenkul alımlarından kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifade ile reel sektöre katkıları sınırlıdır.
Başa dönersek, ülkenin kalkınması, kalıcı bir istikrar ve güvenin sağlanması ancak yukarıda önemli bir kısmını sıraladığımız önlemlerin alınmasına bağlı olacaktır. Bu aşamada ve bir kez daha geç kalınmamasını dilemekten başka yapacağımız bir şey yoktur.