Nazimi Açıkgöz
Dünya gıda sıkıntılarını sonlandıran 1960’ların yeşil devrimi, 1980lerde organik tarım pazarının yeşermesine fırsat yaratmıştır.
Ortaya çıkışı, hiç kimse tarafından reddedilemeyecek bir mantığa dayanmaktadır. Klasik tarımda kullanılan gübre ve ilaç gibi kimyasalların sağlık ve çevre açısından yarattığı sorunlar nedeniyle başlatılan organik tarım, ne yazık ki verim açısından klasik tarımın gerisinde kalmaktadır. Grafikte[1] izlendiği gibi organik buğday verimi, bazı ülkelerde klasik tarımda alınan verimin ancak %40’ında kalmaktadır. Söz konusu karşılaştırma tek yıllık – çok yıllık bazında yapıldığında, çok yıllıklarda farkın daha azaldığı izlenmektedir. Baklagil-diğerleri karşılaştırılmasında ise istatistikî olmasa da, verim farkının baklagillerde azaldığı söylenebilir. Tür bazındaki karşılaştırmalarda ise söz konusu fark, köklerin derine inebilmesi nedeniyle meyvelerde en az, yağlı bitkiler ve sebzelerde daha az, patates gibi kök bitkilerinde ise en fazla olduğu gözlenmiştir.
Organik tarımda birim alandan alınan verimin, klasik tarıma oranla düşük olmasının ana nedeni, limitli besin ortamında maksimum verimi sağlayacak genotip ve çeşitlerin henüz geliştirilmemiş olmasıdır. Özellikle organik tarım yönergelerinde de yer alan, “organik tarım organik tohumla” koşulu (Acikgoz N., and Ilker E. 2006 Cereal breeding strategies for organic and low-external-input crop production systems. Paper presented at Joint Organic Congress, Odense, Denmark, May 30-31, 2006) sağlanmadığı sürece, organik-klasik verim farkı kapanacak gibi görünmemektedir.
Organik bitki endüstrisi, ürünlerine daha yüksek fiyat talep etmektedir. Fiyat farkının bazı ürünlerde iki katını da aştığı gözlenebilmektedir. Bu da organik ürünlerin, ancak gelir düzeyi fazla olan kitlelerce tüketileceğine işaret etmektedir. Yani fakir kesim, organik ürün pazarında “yoktur”. Organik tarım, Türkiye dahil, birçok ülkece desteklenmektedir. Ülkemizde dekar başına 100 ₺ destek verilirken, Almanya klasik tarım desteğine %10 ilave prim vermektedir. Ne var ki son zamanlarda besin değerleri bakımından organik-klasik ürünlerde izlenen farksızlık nedeniyle[2] söz konusu organik desteklere sıcak bakılmamaya başlanmıştır. Nitekim Birleşik Krallık bu fasılda ayırdığı fonun harcanmasını durdurmuştur[3].
Bütün bunlara rağmen, 2017 yılında organik gıdaya yapılan harcamalar 100 milyar $’a yaklaşmıştır. 1999 verileri 11 milyar $ olduğuna göre bu oldukça çarpıcı bir rakam. Ne var ki tüketim refah ülkelerinde yoğunlaşmış: 40 milyar $ ABD’de, 37 milyar $ AB’de (Fransa 10 milyar $, Almanya 8 milyar $). Bu arada dünya gıda pazarının 2015 yılı toplam değeri 5 trilyon $ idi.
Organik tarıma ayrılan alan ABD’de toplam tarım alanının %0,9, iken bu rakam AB’de bunun üç katıdır: % 2,9. Tarım arazilerinde organiğe ayrılan oranlarda bazı ülkeler gerçekten ilginç rakamlar sergiliyor: Avusturya %22, Estonya %19, İsveç %18. Organik tarımla uğraşan çiftçi sayısında ise büyük fark gözlenmektedir: AB’de 400,000, ABD’de birkaç bin.
Avrupa’da 2000 – 2016 yılları arasında kişi başına düşen organik ürün tüketimi dört kat artmıştır. Bu artışta talebin yanında, üretim desteği de etkili olmuştur. Avrupalı 2016 yılı verilerine göre ortalama yıllık 60 euroluk organik gıda tüketmektedir. AB tarım ve çevre bütçesinin %6,4’ünün organik tarıma ayrıldığı gerçeğinde hareketle, organik gıda tüketiminin AB’de de daha da artması beklenmelidir. Bu oran bazı ülkelerde daha da yükselmektedir. Örneğin Danimarka’da % 13,2’lere ulaşmaktadır.
Klasik ürünlere göre %150 daha fazla fiyat bulan organik ürünler sektörünün birçok sorunu olacağı muhakkak. O nedenle sertifikasyon üst kuruluşları sürekli yeni standartlar hazırlamak zorundadırlar. Biyo etiketleme, ilaç – gübre kalıntı izlenmesi, eşik değerlerin oturtulması gibi birçok konu, yine devreye giren yeni ürünlerle söz konusu kuruluşları ve üst organlarını tetikte olmaya zorlamaktadırlar. Bütün bunlara ithalat – ihracat da katılırsa işin pek kolay olmayacağı ortaya çıkar. Nitekim İtalya’nın Romanya’dan ithal ettiği organik sertifikalı, fakat kurallara uymayan buğdayı, Almanya’nın organik sertifikalı 40 ton çileği gazetelere yansıyan yalnız birkaç örnek[4].
Nazimi Açıkgöz
[1] http://ec.europa.eu/agriculture/rica/pdf/FEB4_Organic_farming_final_web.pdf
[2] http://www.foodsafetynews.com/2012/09/organic-food-not-proven-healthier-or-safer-study-finds/#.VR-ztPmsWSo
[3] http://www.freshplaza.com/article/124455/UK-Dont-waste-your-money-on-organic-food
[4] https://www.euractiv.com/section/agriculture-food/news/organic-farming-improved-but-still-flaws-with-traceability-eu-auditors-find/