Uzun süredir beklenilen Ekonomide Reform Paketi veya yol haritası nihayet yayımlandı. Paketin üzerinde uzun tartışmaların yapılacağı açıktır. Çünkü çok kapsamlıdır, iddialıdır ve içerikleri ile uygulanabilirliği üzerinde mutabakat olmayacaktır.
Paket, finans sektöründen yargıya, bütçeden sigortaya, tarımdan vergiye, ihracattan turizme, sanayiden kıdem tazminatına kadar çok geniş bir alanda yapılacak düzenlemeler ve hedefleri kapsamaktadır.
Aynı genişlikte olmasa bile bundan önce de çok sayıda ekonomik reform paketleri, orta vadeli planlar ve programlar açıklanmış ancak önemli bir bölümünde yer alan hedefler gerçekleşmemiştir. Bu itibarla yeni paketteki düzenlemelerin ne ölçüde başarılı olacağını görmek için ilgili kurumların oluşmasını ve uygulamaların başlamasını beklemek gerekecektir.
Reform paketinin ihracat ve turizme öncelik vermesi doğru bir yaklaşımdır. Ancak ihracatın yapısını değiştirmeden, toplam ihracat içinde ileri teknoloji ürünlerinin oranını arttırmadan ihracatı arttırmak mümkün değildir. Devlet yardımları seçici olmalı ve kaynaklar orta ve uzun vadede rekabet edebilecek sektörlere aktarılmalıdır. Bu ürünler, kurulacak ve ekonomistlerin çoğunlukta olduğu bir kurumca seçilmelidir. Aynı şey, yerlileştirilecek 300 ürün için de geçerlidir. İthal edilen maddelerden yerlileştirilecek olanlar, rekabet gücüne, arz istikrarına ve avantajlı kalite ve fiyata sahip olmalıdır
Kamu bankalarına 28 milyar liralık iç borçlanma senedi verilerek sermaye yapıları güçlendirilecektir. Özel bankalar aynı şeyi kendileri yapacaklardır. Enerji ve inşaat sektörlerinde oluşan tahsili gecikmiş kredilerin banka bilançolarının dışına çıkarılması bankalara bir nefes aldırabilir ama sonuçta riskleri devam edecek gibi görünmektedir. Bankalar ile yatırımcı ve ihracatçılar ilişkisinin sağlamlığı için ekonomik ve siyasal istikrarın varlığı son derece önemlidir.
Reform paketinde doğrudan yabancı yatırımlarla ilgili bir bölüm yoktur. Oysa bu yatırımlar ülkemiz için gereklidir. Bu itibarla güvenli, istikrarlı ve karlı bir yatırım ortamına ihtiyaç vardır. Programda yer alan yargı reformunun bu amaca da hizmet etmesi gereklidir.
Bize göre Programda öngörülmeyen bir baksa eksik, dış politikadaki yeni yaklaşımlardır. Değişen dünyada artık dış politika ile dış ekonomik ilişkiler birlikte hareket etmektedir. Türkiye de, dış ilişkilerine bu açıdan bakmak durumundadır.
Vergi sisteminde adaleti sağlamak ve tabana yaymak fikri her zaman gündemde olmuştur. Çare olarak dolaylı vergilerin azaltılması üzerinde durulmuştur. Ancak geçmişte, bütçenin acil ihtiyaçlarını karşılamak ve hızla gelir elde etme uğruna başarılı olunamamıştır. Yeni girişimin başarısını bekleyerek göreceğiz.
Döviz ihtiyacımızı azaltmak, dışa bağımlılığımızı asgariye indirmek doğru bir yaklaşımdır. Ancak, ihracatımızın ve turizm gelirlerimizin, cari açığı kapatabilmesi zaman alacaktır. Cari
açığı azaltmak için ithalatı daha fazla kısmak ekonomik büyümeyi ve ithal girdisi olan ihracat sektörünü de olumsuz yönde etkileyecektir. Bu itibarla, dış kredi alınması gerekecektir. Önemli olan kredinin maliyeti ve nerelere harcandığıdır. Tercih büyük ölçüde reel sektör olmalıdır.
Programda ülkenin tasarruf hacminin arttırılacağı öngörülmektedir. Bizce tasarruf etmesi gereken sektör kamudur. Şirketlerin ve hane halkının tasarruf imkanı son derecede sınırlıdır
Enflasyonu makul düzeylere indirmek için, enflasyon sepetinde büyük ağırlığa sahip gıda sektörünü yeniden yapılandırma fikri doğrudur. Başarılabilirse, ülkemiz bu sektörde ithalatçı konumundan kurtulacak ve önemli ölçüde döviz tasarrufu sağlanacaktır.
Muhtemelen Programda en çok tartışılacak konu kıdem tazminatı ile ilgili olan bölümdür. Çalışma barışının sürdürülebilmesi için, kurulması düşünülen fonun hem işçi ve hem de işveren kesimini memnun etmesi gerekecektir ki bunu sağlamak pek kolay olmayacaktır.
Daha önceki programları değerlendirirken söylediğimiz gibi, umudumuzu yitirmeden bekleyip göreceğiz.