Nevşehir’den dönerken yol kenarında arabasının arkasına kurduğu tezgâhta patates ve soğan satan bir vatandaşın önünde durduk.
Soğanı gösterip “Ne kadar” diye sorunca bir filenin 200 lira olduğunu söyledi.
“Kaç kilo bu” dedim.
“Dokuz” dedi.
“İyi midir, çürük yoktur inşallah” dedim.
“Yok abi olur mu hiç” dedi.
“Peki” deyip hemen aklımdan 200’ü dokuza böldüm.
22 küsur… (Sonradan hesap makinasıyla da bölünce 22,22222 buldum)
Bizim Aşağı Ayrancı’daki marketlerde kilosu 25-26 lira diye bir file aldık.
Neticede kilosunda 3 lira kar etsek 27 lira tasarruf etmiş oluruz.
Hem de Anadolu esnafı doğrudan kazanmış olur!
★★★
Eve gelip fileyi açınca “ucuz etin yahnisi” misali acı gerçekle karşılaştık.
Bütün soğanların filizlenmeye başladığını gördük.
“27 lira tasarruf edeceğiz” derken 200 lira zarar ettiğimize mi üzülsek, dokuz kilo soğanın çöp olmasına mı yıkılsak bilemedik.
Neticede “çöpe giden milli servet” …
“Zalımsın soğancı” dedim kendi kendime.
★★★
“Abartma” diyebilirsiniz ama gerçekten abartmıyorum.
Zira soğan bizim için çok kıymetlidir.
Sadece bütün yemeklerin vazgeçilmezi değil, aynı zamanda en kıymetli ikramdır.
Bir Kürt ailenin sofrasına misafir olarak oturduysanız, en çok duyduğunuz cümle “pivaz (soğan) buxe, nan (ekmek) buxe” olur.
Bu cümleden hemen önce, evin sahibi soğanı parçalamış, ortasındaki cücüğünü çıkarmış, bir parça ekmeğin arasına koyup size uzatmıştır.