Antik toplumların tarım sosyolojisi

0
364

Özgür Balkılıç – Gamze Karaca*

Weber’in bu eserde derdi uygarlıkların ortaya çıkışını ve çözülüşünü devlet yöneticilerinin kararlarıyla değil, iktisadi-toplumsal yapıların gelişimi, sınırlılıkları ve dönüşümleriyle açıklamaktır.

Fol Kitap, Weber’in ‘Antik Toplumların Tarım Sosyolojisi’ni çevirmemizi önerdiğinde yüz yılın hastalığı olan endişenin ama aynı zamanda kesif bir heyecanın bizi sardığını itiraf etmemiz lazım. Heyecanlanmamak mümkün müydü? Geçtiğimiz yaklaşık iki yüzyılın devlet teorisinden, toplumsal sınıflara kadar önde gelen birçok tartışmasında alan açmış, yol göstermiş bir yazardan, Max Weber’den bahsediyoruz. Dahası dilimize daha önce hiç kazandırılmamış bir eserinden… Endişe de bir o kadar doğaldı, zira bu teklifin yapıldığı andan itibaren bilincimiz altıyla üstüyle bizi, şu tek cümlelik, basit ama ezici soruyla karşı karşıya bıraktı kaçınılmaz olarak: Yapabilecek miydik? Hadi biraz daha “sofistike” hale getirelim soruyu: Bu zor görevin altından hakkıyla kalkabilecek miydik? Endişemizin kitabı ilk incelememizle bir nebze olsun yatıştığını ve hatta heyecanın bu duyguya galebe çaldığını belirtmeliyiz. Zira Weber’i ve bu kitaptaki düşünsel ağırlığını dilimize kazandırmak her ne kadar halen korkutucu olsa da kadim uygarlıklara Weber gözüyle bakmanın ne denli heyecan verici olabileceğini keşfetmiştik. Gerçekten de sonradan fark ettiğimiz üzere, böylesi bir eserin Türkiye’deki okuyucuyla buluşmasına aracılık ediyor olmanın keyfi olumsuz duyguların ve çevirinin zorluğunun verdiği bunalımın üstesinden gelebilmemizi sağladı.

SOSYOLOJİNİN NESNESİ VE YÖNTEMİ

Kitabın taşıdığı önemi kavramada göz önünde bulundurulması gereken hususlardan biri, kuşkusuz sosyolojinin kendi nesnesine ve yöntemine sahip bir bilim statüsü kazanması sürecinde kurucu figürlerden biri olarak kabul edilen Weber’in sosyolojik düşünceye katkısıdır. Kabaca 20. yüzyılın başlarına denk geldiğini söyleyebileceğimiz bu süreçte alana hakim olan iki temel yaklaşım söz konusuydu: Bunlardan ilki, her ne kadar nesneleri itibariyle ayrılsalar da sosyal bilimlerin doğa bilimleriyle metodolojik bir uyum içinde olması gerektiğini savunan ve sosyal olguları sebep oldukları etkiler aracılığıyla dışsal bir incelemeye tabi tutan ‘pozitivist’ yaklaşımdı. Diğeri, en belirgin ifadesini Alman tarihselciliğinde bulan ve doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin nesneleri gereği birbiriyle bağdaşmaz bir epistemik ayrılık etrafında örüldüğüne dikkat çeken, ekoldü.

Antik Uygarlıkların Tarım Sosyolojisi, Max Weber, Özgür
Balkılıç – Gamze Karaca, 520 syf., Fol Kitap, 2022.

Weber’in yorumlayıcı sosyolojisi, esasında ‘sosyal’ olanın bilinebilirliğini sorunsallaştıran ve bu anlamda günümüzde bile tam anlamıyla çözülebildiğini iddia edemeyeceğimiz ihtilafta üçüncü bir yolun imkanına işaret etmesi bakımından heyecan vericidir. Weber’in sosyolojinin nesnesi ve yöntemine dair geliştirdiği bu yaklaşımı doğrudan konu ettiği metodolojik yazıları ve bunları uygulamaya koyduğu ‘Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’ her ne kadar elimizdeki kitabın yazım tarihinden sonraki döneme denk gelse de oldukça kısa bir özetini sunmaya çalıştığımız temel prensipler, ‘Antik Toplumların Tarım Sosyolojisi’nde de kendini hissettirmektedir. Örneğin Weber, farklı uygarlıkları ve tarihsel süreçleri ele alırken içerikleri sabitlenmiş kavramları doğrudan kabullenmez ya da formel ayrımlara riayet etmez. Bir kavramı kullanırken önce onun halihazırda neyi işaret etmek için kullanıldığını belirler, ardından bu kavram yapısal ve ekonomik faktörler baz alınarak farklı şekilde içeriklendirildiğinde kavramın nasıl farklı bir işlev ve açıklayıcılık kazandığını tartışır.

KURAMSAL VE METODOLOJİK KÖKENLERİ HATIRLAMAK

Sözgelimi kapitalizmin Antikçağın tümünde, özellikle de ‘altın çağları’ olarak nitelendirdiğimiz dönemlerinde hüküm sürmüş olduğuna dair iddiası, böyle bir yaklaşımın ürünüdür. Bu iddianın nasıl bir doğruluk değeri taşıdığı elbette burada tartışmaya açamayacağımız kadar yüklü bir konudur; ancak bu ve benzeri muhakemelerin sıklıkla karşımıza çıktığı söz konusu kitabın, cevaplar vermede olduğu kadar soruları gündeme getirmekte de maharetli olduğu kanaatindeyiz. Buradan hareketle bilhassa sosyal bilim formasyonuna sahip okuyucunun, sunulan yoğun içerikten bir ölçüde sıyrılıp Weber’in neyi nasıl yaptığına dikkat ettiği takdirde, gittikçe mekanikleşen araştırma pratiklerinin ötesinde alanın kuramsal ve metodolojik kökenlerini hatırlayıp bunların tarihsel bir analizde nasıl işe koşulabileceğini, tanıklık edeceğini ve bu yolculuktan çıkarken entelektüel ufkunun hatırı sayılır şekilde genişleyeceğini düşünüyoruz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz