Depremin üzerinden tam bir ay geçti. Afet bölgesine dair yeterince konuşulmayan önemli bir konu kır emekçilerinin, köylülerin, çiftçilerin sorunları ve tarımsal üretimin nasıl devam edeceği. Bölgede tarım sezonu başlarken üreticilerin sorunları ya derinleşiyor ya da artıyor. Bu yazıda sorunlar nedir, nasıl derinleşiyor ve ne tür tahribatlarla artıyor; tüm bunlar karşısında nasıl konumlanabilir, neler yapabiliriz bunları irdelemeye çalışacağım.
Öncelikle bölgenin Türkiye tarımındaki yerini ve mevcut durumu hatırlamakta fayda var. Hayvan varlığının %15’inin, sebze, meyve ve baharat bitkilerinin yetiştirildiği alanların dörtte birinin bu on ilde yer aldığı ifade ediliyor. Bu iller aynı zamanda “tarımda ihracat üssü” olarak tanımlanıyor. Köylerde hasar tespiti sürdüğü için deprem kaynaklı hasarın boyutları tam olarak bilinmiyor. Bunun belirlenmesi hayati bir yer tutuyor.
Hasarın boyutlarını tam olarak bilmesek de örneğin tohum ve gübre bayilerinin yıkıldığını, girdi tedarikinde ciddi sorunlar yaşandığını; ekili buğday ve arpa için gübreleme ve sulama sorunu olduğunu; insan gücü eksikliğiyle zorlukla geçen turunçgil hasadının sonuna gelinirken seralarda devam eden domates gibi sebzelerin satışı için pazar erişim sorunu baş gösterdiğini biliyoruz. Dahası, yakında mısır ardından pamuk ekimi başlaması bekleniyor ancak pamuk fabrikalarının da depremde hasar aldığı biliniyor. Diğer yandan köylünün traktör vb makinelere erişiminde de ciddi sıkıntılar söz konusu. Bunlara ek olarak hâlâ enkaz altında bekleyen, çıkarılmakta olan hayvanlar olduğunu biliyoruz. Sağ çıkanlar için su ve yem ihtiyacı ve arayışı da sürüyor. Üreticilerin “hayvanlara ölmeyecek kadar yem veriyoruz!” sözleri devlet desteklerinin yeterliliğini çarpıcı biçimde özetliyor.
İktidar ise bir yandan Bakanlık aracılığıyla domateste ihracat yasağı getirerek diğer yandan maliyetin altına alımlar gibi fırsatçılık biçimlerine zemin hazırlayarak bölgede tarımsal üretime dair sorunları artırıyor. Dahası bölgedeki tarım arazilerine yönelik tahribatların arttığına tanıklık ediyoruz. Bu durum bölgenin yeniden ihya ve inşası sürecini sermaye lehine büken politikaların fiilî bir hal aldığı önemli bir uğrak olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ne yazık ki tarım arazilerinin işlev dışı kullanımı kanıksanmış olacak ki caydırıcı bir tepki doğurmuyor.