Ekonomik güven endeksi piyasalar ve gelecek hakkında sağlıklı bir eğilim fikri ortaya koyar. Bu fikir doğal olarak verinin de sağlıklı olmasına, doğru ölçülmesine bağlıdır. Bu güven endeksi kapsamındaki bileşenlerin marttan nisana yüzde 4.2 düşmesi, zaten 7-8 yıldan beri kriz içinde boğuşan ekonomimize daha da derin bir durgunluk getireceğinin işaretini vermektedir.
İçinde tüketici güven endeksi dahil diğer sektör bileşenlerinin de olduğu bu genel eğilim tek başına bazen çok şey ifade etmeyebilir. Bunları diğer verilerle birlikte incelemek gerekir.
Diğer veri kapsamında önem verdiğim istatistiklerin başında dış ticaret hacmi ve onun alt kırılımları vardır.
Dış ticaret hacmimizin artması harcama kaynaklı bir süreci ifade eder. Artan nüfus ve göç hareketleri yanında ekonominin sağlığı ile de yakından ilgilidir. Son yıllardaki göçmen ve sığınmacıların da etkilediği toplam talep ithalat ve iç tüketimle ekonomide yeniden bir yapılanma oluşturmuştur.
Bu yapılanma esasında bir yönüyle ekonomide değişik riskler yaratmaktadır. Sabit ya da yönetilen döviz kuru yaklaşımı ile en azından dışsal enflasyonu frenlemeyi amaç edinen karar vericilerin bu olumsuz yapılanmaya körükle gittikleri görülmektedir.
İşte tam da bu yönetilen döviz kuru son birkaç yılda dış ticaret kompozisyonunda bozulmalar yaratmış, bununla birleşen ekonomik üretim gücündeki zayıflama ortaya kısa dönemde tamir edilemeyecek sorunlar yaratmış, bu ise kalıcı hasarları olan ve sürekli hale gelen bir yapısal bozukluğa zemin hazırlamıştır.
Yıllardan beri sermaye (yatırım) malı, ara malları ve tüketim malları olarak üç gruba ayrılan ve oranları sırayla yüzde 10, 80 ve 10 olan payların son dönemde değişiklikle yüzde 15, 68 ve 17 olmuş ve yapışkan bir hale gelmiştir.