Toprak Ana sağlam temelleri olan bir geleceği ilimle, bilimle, vicdanla inşa etmemiz gerektiğini fısıldıyor.

23 Nisan günü hiç ummadığımız bir anda yer yerinden oynadı.
Bizi güvenle taşıdığına inandığımız Toprak Ana, derinlerden gelen bir uğultunun ardından bizi sağa sola silkeleyerek gerçeği hatırlamaya davet etti.
Deprem, kimimizi evde kimimizi sokakta kimimizi en değerlilerimiz çocuklarımızın bayram gösterisinde yakaladı.
Doğanın bu sert uyarısı bize bir kere daha doğanın gücü karşısında ne kadar güçsüz ve savunmasız olduğumuzu hatırlattı.
Tedirginlik içinde önceki deprem travmalarımız saklandıkları kuytulardan tekrar gün yüzüne çıktı ve kendimizi güvende hissetmediğimiz gerçeğini bir kere daha yüzümüze çarptı.
Acı sonuçlarla deneyimlediğimiz tüm deprem felaketlerinin ardından geriye büyük bir güvensizlik hissi kaldı ki güven duygusu insanın en temel ihtiyaçlarında biri.
Yaşadığımız binaları kendimiz inşa etmediğimiz, izin süreçlerini kendimiz takip etmediğimiz sürece bu ülkede yaşadığımız her gün altında bulunduğumuz çatıları inşa eden ve gerekli izinleri usulüne uygun bir şekilde vermekle yükümlü olan yetkililerin vicdanı kadar hayatta kalıyoruz.
Ülkemizin üzerinde bulunduğu toprakların deprem kuşağında olduğu gerçeğine rağmen biz yıllardır her deprem sonrası bedelini canımızla ödediğimiz benzer acı senaryoları yaşıyoruz.
Bu sefer Toprak Ana yüzümüze güldü. Kısa süren uyarısıyla bize her an karşı karşıya olduğumuz deprem gerçeğini hatırlattı ve bizi bir süredir daldığımız derin uykudan uyandırdı.
Kısa süren ve bir yıkım veya kalıcı hasarla sonuçlanmayan 23 Nisan depremi, hepimizi yaşamsal olmaktan uzak, yalan telaşlarımızdan uyandırıp gerçeği görmeye çağırıyor.
Türkiye’nin kalbi olan İstanbul bir saatli bombayla yaşıyor ve 99 depreminin üzerinden geçen onca yıla rağmen hala yeterince kuvvetlendirilmiş ya da depreme dayanıklı hale getirilmiş değil.
Ülkenin kalbi böylesi bir tehlikeyle baş etmek üzere kaynağa ihtiyaç duyarken ve vatandaşlar halihazırda derin bir ekonomik krizle boğuşurken iktidarın, 18 Mart’tan bu yana ülkede yaşanan demokrasi krizinin ateşini söndürmek üzere ülkeyi uğrattığı maddi zarar akıl alır gibi değil.
Bir eğitimci olarak dikkat çekmek istediğim bir diğer mesele de, depremin insanlar üzerinde yarattığı huzursuzluğu kabul etmekle birlikte, bir yıkım veya kalıcı bir hasar gerçekleşmemesine rağmen okulların büyük bir hızla 2 gün süreyle tatil edilmiş olması.
Nedense bu gibi durumlarda ilk kesintiye uğrayan eğitim oluyor. Örneklerine daha önce de şahit olduğumuz bu gibi kararlar ülke yönetiminin eğitime ve gelecek nesillerine verdiği değeri gösteriyor.
Maalesef son 20 yıldır eğitimin öneminin günden güne arka plana atıldığına şahitlik ediyoruz.