Side Antik Limanı’nın tarih kokan taşlarında yürürken, bir sofranın nasıl geçmişle bugün arasında bir diyalog kurabildiğini gördüm.
Manavgat’ta düzenlenen “Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet” Festivali, yalnızca bir gastronomi etkinliği değil; aynı zamanda geçmişle bağ kuran, ortak mirası hatırlatan bir kültürel buluşmaydı. 1897 Girit göçünün taşıdığı derin acılar, bu kez tabaklarda buluşan umut ve dostlukla yeniden anlam kazandı; festival, sofralar üzerinden kurulan bir diplomasi köprüsüne dönüştü.
Manavgat Belediyesi ve dünyaca ünlü şef Maria Ekmekçioğlu’nun davetiyle katıldığım festival, tarih ve lezzetin iç içe geçtiği özel bir buluşma oldu . Apollo Tapınağı’nın sessiz tanıklığında kurulan sofralarda yalnızca yemek değil, geçmişin izleri ve geleceğin umutları da özenle sunuldu. Her lokma, hafızaya kazınan bir anı, dostlukla yazılan yeni bir hikâyeye dönüştü.
Mutfak Diplomasisinin Gücü
Gastronomi diplomasisi, mutfağın uluslararası ilişkilerde bir araç olarak kullanılması, bu festivalde güzel bir örneğini sundu. “Kalpleri kazanmanın yolu midelerden geçer” sözü, Side’de anlam buldu. Yunanlı şefler ve gazeteciler, yemek aracılığıyla dostluk kurmanın yolunu ustaca sergilediler.
Tarihin Gölgesinde Bir Sofra
1897-1898 Girit Ayaklanması sonrası yaşanan zorunlu göç, binlerce Müslüman Giritliyi evinden etti. Lasithi’deki katliamlar, Cyrenaica’ya sürgün, Osmanlı topraklarında yeniden kök salma çabaları… Gidenlerin geride bıraktığı çok şey vardı ama yanlarında taşıyabildikleri tek şey, mutfak kültürleriydi. O tarifler, o kokular, o sofralar; kimliklerini, anılarını ve kültürel aidiyetlerini nesiller boyu yaşattı.