Toplanmak, kamusal alanlarda dertleşmek, yürümek çok iyi şeyler. Açık ve temiz hava, oksijen, insanın daha sağlıklı düşünmesini sağlar.
Ne zaman ki halk ve İmamoğlu CHP’nin üzerindeki ölü toprağını attı, ne zaman ki CHP ve yönetimi ‘sonunda’ bir anayasal hak olan ‘açık havada siyaseti’ hatırladı, o oksijeni ciğerlerine çekmek öyle iyi geldi ki, TBMM çatısı altında yıllar sonra ilk kez çok parlak bir iş yapmasını dahi sağladı. Bakınız, Can Atalay hakkındaki kararın okunması.
CHP’nin ve Özgür Özel’in 19 Mart’a dek sürdürmekte ısrar ettiği siyaset, narkozsuz diş tedavisi nevi acı veren bir haldi, şimdilik sona ermiş görünüyor. Yinelemekte yarar var; kendiliğinden olmadı bu hızlı (hatta reaksiyoner) değişim; aşağılanmaktan bezmiş halk kitlelerinin kaderine el koyma isteği ve İmamoğlu’nun ‘haklılıktan kaynaklanan’ direnci sayesindedir.
Konuya ilişkin ilk yazıda Türkiye’de ‘milli iradeciliğin’ kökü ve tarihi hakkında, özellikle Celal Bayar’ın ifadelerine atıfla bir şeyler yazmaya çalışmıştım. 1950-1960 arasında yaşananların hem nedeni hem ürünü olan milli iradeciliği. DP’nin 1924 Anayasası yorumundan, burjuvazinin iki tabakasının çıkar çatışmasından ve demokrasinin cılızlığından kaynaklanan 1950’lerin ‘çoğunlukçu’ demokrasi tarzı, 1960’ların ‘milli iradecilik’ propagandasının da fidesiydi. Bu yüzden 1961 Anayasası’nda yer verilen denge-denetleme kurumları, özerk organlar vb. AP’liler tarafından ‘millet iradesine getirilen ortaklar’ olarak adlandırılıyordu. Bu karşıtlık ve eleştirinin –örneğin AYM’ye yönelik tepkilerin- o gün bu gündür neredeyse aynı biçimde dile getirildiğini görmek mümkün.
İşte, o milli iradeciliğin çok önemli bir diğer temsilcisi Süleyman Demirel’dir. Demirel, bürokrasinin ‘vesayeti’ konusunda hemen hemen aynı şeyleri söylese de, tümüyle Bayar’ın tekrarı değil kuşkusuz. Kişiliği, koşulları, dönemi ve siyaset yapma yöntemi farklı. Bu yazıda yararlanacağım, Tanıl Bora’nın ‘Demirel’ kitabında altını çizdiği bir gerçek, Demirel’in ‘merkez sağ’ kabı içinde aldığı şekli gayet güzel betimliyor: “Süleyman Demirel, Türk sağının açıortayıdır. Milliyetçi-muhafazakâr, İslamcı, liberal, devletçi vs. sağ söylemleri ortalayan merkez sağ diye bir şey varsa, o açıortay, Demirel’dir.” O zaman vardı herhalde, artık bir merkez sağdan söz etmek olanaksız.