Toplumun büyük kesiminde, “kurtluysa organiktir” diye bir mantık var. Yol kenarlarından, sadece adını duyduğunuz çiftliklerden, kuzeninizin köyünden ürün almakla “organik” almış olmuyorsunuz. Sorunlar çok…
Organik gıda gerçeği! – Fikri Türkel
Gıdanızı seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Sağlık kaygısıyla ürün kalitesinde seçime gidiyor musunuz? Unutmayın, sorun tercih etmekle veya biraz daha pahalı ürün almakla çözülmüyor.
Geçenlerde bir dostumun evinde şahit oldum. Üç kere organik bezelye siparişi vermiş. Hepsinde ürünler çürük gelmiş. Enginar da istediği kalitede çıkmamış. Organik diye aldığı zeytinlerden hiç bahsetmeyeyim. Ben de dayanamadım, “Ne olur şu köşedeki marketten alın daha iyi” demekle yetindim.
Toplumun çoğu kesiminde, “kurtluysa organiktir” diye bir mantık var. Yol kenarlarından, sadece adını duyduğunuz çiftliklerden, kuzeninizin köyünden ürün almakla organik almış olmuyorsunuz. Sorunlar çok… Gelin dünyada ve Türkiye’de pandemi sürecinde organik gıda ve ürünlerle ilgili dünyada neler konuşuluyor bir bakalım.
Organik gıda nedir?
Organik gıdaları oluşturan şey, ülkeye ve sertifikaya bağlı olarak önemli ölçüde değişebilir, ancak genellikle yapay pestisitler, genetik modifikasyonlar veya petrol bazlı gübreler olmadan yetiştirilen ürünler anlamına geldiğine dair bir çerçeve çizilebilir. Et, süt ürünleri ve yumurtaların organik olarak etiketlenmesi için, hayvanların açık havada yeterli zaman verilerek ve büyüme hormonlarıyla beslenmediği organik yem ile yetiştirilmesi gerekir.
Geçen hafta “organik gıda” çerçevesinde iki online toplantıya katıldım. İlkinde, Ege İhracatçı Birlikleri Organik Ürünler Kurulu Başkanı Mehmet Ali Işık, Türkiye organik sektörü hedefinin 1 milyar avroluk büyüklüğe ulaşmak olduğunu söyledi.
Diğeri ise, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Akademi’nin organizasyonunda yapıldı. Bakanlık Daire Başkanları, meslek örgütleri ve sektör temsilcilerinin katıldığı toplantıda gördük ki her şey güllük gülistanlık değil. Bu kadar seçkin bir gıda alanının bu kadar sorun yüklü olması ayrı bir ikilem olduğunu ifade etmek istiyorum. Buradan aldığım bazı notları da paylaşacağım.
Corona ile yüzde 50 artış oldu
Corona sonrası organik gıda ve ürün talebi bir nevi patladı. Ekololojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) Başkanı Prof. Dr. Uygun Aksoy’un verdiği rakamlara göre; COVID 19 sürecinde, organik ürün satışlarında Amerika’da yüzde 50 artış yaşandı. Halen talepte yüzde 20 artış gözleniyor.
Çoğu ülkede benzer taleple karşılaşan üretici ve satıcılar, organik gıda talebinin önümüzdeki süreçte de normal seyrin üzerinde artmaya devam edeceğini öngörüyor. Daha önce de organik gıda pazarının büyümesi, genel gıda pazarının üzerinde seyrediyordu.
Çin, sürdürülebilir ve organik tarımsal üretimde dünya lideri olduğu için oradan başlamak istiyorum. Sonra tüketimdeki lider ülke olan Amerika’da neler olduğuna değineceğim.
Çin organik üretimde hızlı yükseliyor
Çin’de ilk dikkat çeken durum; her yıl artan sayıda çiftçi, gübre ve böcek ilacı kullanımını azaltıyor. Hem maliyet hesabı açısından hem de pestisit kalıntılı ürünlere yönelik kısıtlamalar artıyor. Diğer taraftan da çok sayıda çiftçi organik üretime geçiyor.
Çin’in toplam tahıl üretimi, büyük kıtlığın sona erdiği 1961’den bu yana neredeyse dört kat arttı. Ancak ürün artışı, ağır bir çevresel maliyete neden oldu: Çin, birim alan başına küresel ortalamadan dört kat daha fazla gübre kullanıyor ve bu durum dünyadaki toplam pestisit tüketiminin yarısını oluşturuyor. Genel olarak, Çin çiftliklerinde kimyasal madde kullanımı, dönüm başına düşen arazi ortalamasının 2,5 katı olduğu biliniyor.
Kısacası, sentetik gübre ve böcek ilaçlarının aşırı kullanımı toprak kirlenmesine, yosun çiçeklenmesine ve sera gazı emisyonlarının artmasına neden oldu. Mahsul verimindeki hızlı artışın ekolojik sonuçlarının ötesinde, Çinli tüketiciler, çiftçiler ve tarım işçileri sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldı. Aşırı gübre uygulanması gıdalarda kimyasal kalıntılara ve yeraltı suyuna azot sızmasına da neden oldu.
Organik üretimde lider Avustralya!
Ancak sürdürülebilir tarım uygulamaları ve organik gıda üretimi Çin’de yükselişte. 2019 hükümet raporuna göre, sertifikalı organik tarım ekimi alanı, 2005-2018 yılları arasında beş kattan fazla artarak 3.1 milyon hektara yükseldi. Çin, 2017 yılında Avustralya ve Arjantin’den sonra sertifikalı organik alanda üçüncü sırada yer alıyor. Çin’deki toplam organik satışlar, ABD, Almanya ve Fransa’dan sonra küresel olarak dördüncü sırada yer aldı. Sertifikasız organik üretimin de yaygın olduğu söylenebilir.
Bu değişim, her yıl Çin’den ihraç edilen 65 milyar ABD doları tarımsal gıda ürünü göz önüne alındığında, Çin içinde ve dünyada daha sürdürülebilir bir gıda sistemine doğru bir dönüşüm geçiriyor. Bu dönüşüm, gıda tedarik zincirinin her iki ucundaki kimyasal yoğun tarımdan insanlar ve gezegen için daha sağlıklı bir sisteme geçme çabaları açısından dünyanın geri kalanı için dersler vermektedir.
Çin, 2019 yılı verilerine göre en fazla organik ürün ihracatını sırasıyla Japonya, Avrupa ve ABD’ye yapmaktadır.
Gıda güvenliği organik üretime ilgiyi artırdı
Corona sonrası, gıda güvenliği endişeleri ve Çin’in ekolojik krizine yanıt olarak, Çin’deki çeşitli hükümet birimleri artık organik çiftliklere geniş bir destek yelpazesi sunmaya başladı. Bu önlemler tüm dünyada benzersizdir. Bunlar organik sertifikasyonun maliyetini karşılamaktan arazi bulmaya, tarımsal altyapı ve organik gübrelere finansman sağlamaya, eğitim ve pazarlama yardımına kadar uzanıyor.
Bu olumlu gelişmelere rağmen, Çin’in organik tarım sektörü bazı kritik zorluklarla karşı karşıyadır. Örneğin, küçük ölçekli çiftçiler genellikle organik sertifikasyon için evrakları karşılayamazlar. Aslında bu Türkiye için de benzer bir özellik arz ediyor.
Şu an dünyada organik tarım üretiminin 250 milyar dolar tutarında da olduğu söyleniyor, 100 milyar dolara yaklaştığı da belirtiliyor. Bu genelde her ülkenin organik standardının farklı olması ve birbiriyle akreditasyon sorunlarının olmasından kaynaklanıyor. Ama bu bizi olumsuzluğa itmesin.
2017 yılı itibariyle 178 ülkede, 70 milyon hektar alanda, 2,7 milyon üretici veya çiftçi organik tarım yapıyor. Sadece Hindistan’da 850 binden fazla organik gıda üreticisi bulunuyor. Organik tarımsal alanlarının ülkeler bazında dağılımına baktığımızda 27,1 milyon hektar alanla Avustralya ilk sırada yer alırken, bu ülkeyi 3 milyon hektar alanla Arjantin, 2,3 milyon hektar alanla Çin, 2’şer milyon hektar alanla ABD ve İspanya izliyor.
Küresel organik gıda satışları 2000 ve 2018 arasında artmıştır. 2018 yılında, organik gıda satışları 2000 yılında yaklaşık 18 milyar dolardan 95 milyar ABD dolarına ulaşmıştır.
Kuzey Amerika, dünya çapında organik gıda perakende satışlarının yarısını oluşturuyor ve bu da onu organik gıdalar için en büyük pazar haline getiriyor ve bunların çoğu ABD’ye atfediliyor. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki organik gıdalar 2008 yılından bu yana her yıl toplam gıda satışlarından daha fazla pay almaktadır. 2017 yılında ABD’deki toplam gıda satışlarının yaklaşık yüzde 5,5’i organik gıdalardan kaynaklanmıştır.
Türkiye, organik üretimi 20 yılda 77 kat artırdı
Türkiye’nin organik tarım alanları ise 1996-2016 döneminde 77 kat artırarak, 6,8 bin hektardan 524 bin hektara çıktı. Bu rakamla 17’inci sırayı alan ülkemizde organik tarım yapan çiftçi sayımızın 69 bine çıktığını unutmayalım. Yani çiftçi başına 7.5 dönüm organik tarım yapılıyor. Bir nevi aile işletmeleri denilebilir.
Bugün dünyada mera ve otlaklar dahil tarım alanlarının yüzde 1’i, ülkemizde yüzde 1,4’ü organik tarıma ayrılmışken, Liechtenstein toplam tarım alanlarının üçte birinde, Avusturya beşte birinde, İsveç altıda birinde organik tarım gerçekleştiriyor. Danimarka’da organik pazar payı, toplam gıda pazarının yüzde 9’una yaklaşmaktadır.
2016 yılında 89,7 milyar dolara çıkan organik ürün pazarında ABD 43,1 milyar dolarla ilk sırayı alırken, bu ülkeyi 10,5 milyar dolarla Almanya, 7,5 milyar dolarla Fransa takip etti.
Menşei Türkiye olarak geçen organik ürün miktarı 2018 yılı için 264 bin ton, 2019 yılı için 210 bin ton olarak ilan edildi. Ancak AB verilerine göre Türkiye’den Avrupa ülkelerine 87 bin ton organik gıda ithal edilmiş görünüyor. Bu kadar satıştan da 500 milyon Euro gelir açıklandı. Farklı kriterlere göre 600 milyon Euro olarak hesap ediliyor. Rakamlardaki farklılık, AB ve Türkiye organik ürün standartlarının farklılığından kaynaklanıyor.
238 organik ürün üretiyoruz
130 milyon ton bitkisel üretim gerçekleştiren Türkiye’nin 3 milyon ton gibi mütevazı bir rakamda organik bitkisel üretim yapması şaşılacak bir durumdur.
Türkiye’de 238 organik ürün üretiliyor. 1996 yılında sadece 8 ürünün organik olarak üretildiği gözönüne alınırsa, gelinen nokta başarılı kabul edilebilir.
Yine Türkiye’de 8 bin 340 büyükbaş, 26 bin 329 küçükbaş, 1 milyon 212 bin 542 kanatlı hayvan 207 çiftçimiz tarafından organik hayvancılıkla yetiştirilmektedir. 640 arıcımız, 76 bin 242 kovanda 349 ton organik bal üretmiştir. Şahsen, organik bala inanmıyorum. Bir arı kovandan 12 km uzağa uçabiliyorsa, kovanın bulunduğu 25 km çaplı bir alan, organik tarıma göre hazırlanmış olmalıdır ki bu teorik olarak doğru olsa bile pratikte pek mümkün görünmüyor. Bu benim hassasiyetim tabii. Standartlar küresel ölçekte olmalıdır. Bir de hayvan refahı standardı sürekli değişiyor. Bu alan da çok genişleme potansiyeline sahiptir.
Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bir alan da tahıllardan. Organik pirinç unu ince öğütülmüş organik pirinçten yapılır ve özellikle glütensiz bir diyet tercih eden çölyak hastalığı olan tüketiciler arasında popülerdir. Buğday unu yerine geçer ve makarna, erişte ve çorba gibi çeşitli gıda ürünlerinin yapımında kullanılır. Sadece organik pirinç pazarının önümüzdeki üç yılda 170 milyon tona ulaşması bekleniyor. Pirinç, buğday, çavdar, yulaf gibi ürünlere yönelik de adımlar atılmalıdır.
Organik pazarı her yıl yüzde 15 büyüyor
Dünya genelinde organik gıda ve içecek pazarının yüzde 14,8’lik bileşik büyüme ile 2025 yılında 226 Milyar ABD Doları büyüklüğe erişmesi öngörülmektedir. COVID 19’un etkisinin büyümeye etkisi de ilave edilince, bu rakamın daha da fazla olması şüphe götürmez bir gerçektir.
Geçen yılın verilerine göre, Birleşik Devletlerde organik pazarın yüzde 15,8’lik bir büyüme ivmesi yakaladığı biliniyor. Sadece Almanya’nın önümüzdeki 5 ila 6 yıl içinde organik pazara 8,9 Milyar ABD Doları ekleme yapması bekleniyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinden de 10,8 milyar dolarının üzerinde bir talep gelmesi öngörülüyor.
Japonya’da ise önümüzdeki beş yılda organik gıda pazarının 14,4 milyar dolarlık bir büyüklüğüne ulaşması bekleniyor. Yukarıda geniş yer verdiğimiz Çin pazarının da aynı dönem sonunda 40 milyar dolarlık bir organik pazar talebine ulaşması tahmin ediliyor.
Yeni süreçte yeni pazarlama teknikleri, makroekonomik faktörler, iç pazar tüketici dinamikleri gibi farklı etkilerle bu kategori alanı çok dinamik bir durum oluşturacaktır.
En büyük tehdit; tağşiş ve yanlış algı!
Organik pazarındaki en büyük tehdidin tağşişli ve organik algısını zedeleyen kayıtdışı ürünler olduğunu düşünüyorum. Bu konuda da sektör temsilcileri birlikte hareket ederek çözümler üretmelidir.
En önemlisi organik üretim yapanlar mutlaka konuşmalı ve kendilerini ifade etmelidir. Hem örnek olurlar hem de sorunları ve çözümleri birinci ağızdan dile getirirler.
Mikro klima alanları çok fazla olan, parçalanmış arazilere sahip ve yüzlerce havzada üretim imkanı olan, üreticilerinin yüzde 90’ı küçük çiftçiden oluşan Türkiye için organik tarım, tarihi bir fırsattır. Bu fırsatı elimizden kaçırmayalım.
Kaynak: www.gidahatti.com