Ebru D. Dedeoğlu: Vedat Milor: Doğru bildiğimi söylemek beni düşman kazandıran biri yaptı ama asla vazgeçmedim

“Hem bireysel hem de devlet düzeyinde, üzeri örtülen her şeyin altında kalma tehlikesi var. Devletler, tarih boyunca kendi hatalarını gizleme eğiliminde olmuşlardır. Örneğin, güçlü devletler, kendi suçlarını örtbas ederken bu gücü bir koz olarak kullanabilirler. İsrail ve Amerika örneğinde olduğu gibi, güçlü bir devlet kendi politikalarını uygularken eleştirileri bastırabiliyor”

ebru dedeoğlu yazı haftalık

Vedat Milor

Yemekten kültüre, akademiden sosyal medyaya kadar uzanan çok katmanlı bir serüvenin içinde, değerlerinden ödün vermeden yol almayı başaran, kendi tabiriyle “akıntıya karşı kürek çeken” bir sorgulayıcı o. Vedat Milor’un, Kronik Kitap’tan çıkan ve Yenal Bilgici’nin çarpıcı sorularına verdiği yanıtlardan oluşan Yeni Dünya Yeni Kurallar: Yaşam Zevkine Ulaşmanın Bugünkü Yolları, tam da bu ruhu yansıtıyor.

Hızla değişen dünyada değerlerinden ödün vermeden hayatta kalmanın yolu ne? Milor’a göre bu sorunun yanıtı basit: “Doğru bildiğini söylemek ve kimsenin yönlendirmesine izin vermemek.” Televizyondan sosyal medyaya, oradan YouTube’a uzanan bu macerada Milor’un kendi deyimiyle “nicelik değil nitelik peşinde koşması”, ona hem dost hem de düşman kazandırmış.

Milor ile online gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde sadece yeme kültüründen değil, yaşamın kendisini de konuştuk: Özgür irade, sebat etme gücü, yılmazlık, kültürün kök saldığı sosyal bağlar ve “el alem ne der?”  baskısına meydan okumanın incelikleri. Hazırsanız, siz de bir sandalye çekin ve masamıza oturun. Vedat Milor’un sofrasında, yeni dünyaya dair farklı bir bakış bulacaksınız.

– Hayatınız boyunca hep derin bir sorgulayıcı olmuşsunuz ve kimi zaman ‘akıntıya karşı kürek çekmek’ zorunda kaldığınızı ifade ediyorsunuz. Size en çok ‘hizaya gel’ baskısının yapıldığı an neydi? O anda nasıl direndiniz, bu direniş hayatınızda neleri değiştirdi?

Aslında dışarıdan bana yönelik bir baskı hiç olmadı. Belki bu acıklı bir durum ama kimse yaptıklarımla çok ilgilenmedi. Bunun olabilmesi için güçlü bir aile yapısına ve gerçekten önemseyen insanlara ihtiyaç var. Beni etkileyen kişiler büyükbabam ve babaannemdi. Ancak biri ben 13, diğeri 16 yaşındayken vefat etti. Özellikle büyükbabam hayatımda derin izler bırakan ilk isimdir. Onlar vefat ettikten sonra, annemle babamın da ayrı olması nedeniyle, onların kendi dertleri ve uğraşları vardı. Kimse benim ne yaptığım ya da ne yapacağım konusunda pek ilgilenmedi. Bu yüzden “akıntıya karşı kürek çekmek” dediğiniz şey, tamamen içsel bir süreçti. Kendi içimde mücadele ettim. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi’nde Ekonomi bölümünü bitirdim ama sonrasında aldığım dersler beni sosyal bilimlere yöneltti. Engin Akarli’nin tarih derslerini ve Faruk Birtek, Metin Heper, Taha Parla gibi hocalarımın sosyoloji ile siyaset bilimi derslerini çok sevdim. Bu ilgim beni sosyolojide doktora yapmaya yönlendirdi. Bu, hayatımdaki önemli kararlardan biriydi. Genelde toplumun normlarına ve ticari odaklı yaklaşımlarına uymaktansa sevdiğim şeylere yöneldim. Kararlarımı hep kendim verdim; uzun uzun düşünüp taşındım. Ancak hiçbir zaman dışarıdan “hizaya gel” şeklinde bir müdahaleyle karşılaşmadım.

“Vehbi Koç’un iş teklifini hiyerarşik yapıda çalışmak istemediğim için reddettim”

– İşinizi severek yapmanın önemini kitabınızın her satırında vurguluyorsunuz. Önemli olan gerçekten sevdiğiniz bir işi yapmak, değil mi?

Evet, kesinlikle. Üniversitedeyken bana iş dünyasıyla ilgili bazı teklifler geldi. Bunlardan biri, Vehbi Koç Bey’den olmuştu. Kendisi anneannemin arkadaşıydı ve bana MBA yapmamı, iş idaresi alanında ilerlememi önerdi. Hatta bir gün genel müdürlerini çağırıp karar alma süreçlerini nasıl yönettiğini göstermişti. Bu, gerçekten etkileyici bir deneyimdi ve Vehbi Bey’in ne kadar dikkatli bir dinleyici olduğunu, sonunda kararı kendisinin verdiğini görmemi sağladı. İş dünyasına yönelmemi istiyordu. Ancak ben o dönemde uzun vadede hiyerarşik bir yapıda çalışmak istemediğimi fark ettim. Mikro politikanın iş hayatında ne kadar önemli olduğunu görüyordum, ama bu benim yapım değildi. Aklımdan geçeni açıkça söyleyen, pek de politik olmayan biriyim. “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de” tarzı bir yaklaşım benim karakterime uygun değil. Eğer patronuma saygı duysam, belki farklı olurdu, ama bunu garanti edemezdim. O yüzden akademinin bana daha uygun bir alan olduğuna karar verdim. Aileden bu konuda bir itiraz da gelmedi. Annem her zaman benim mutlu olmamı isterdi. Etrafımdan da “şunu yapmalısın” şeklinde bir baskı görmedim. Böylece sevdiğim alanda ilerleme kararı aldım.

– Dünya hızla değişirken adaptasyon yeteneğinin önemi giderek artıyor. Ancak adaptasyon bazen bireyin kendisinden ödün vermesini gerektiriyor. Sizce, insan kendi değerlerini koruyarak bu kadar hızlı değişen bir dünyaya nasıl uyum sağlayabilir? Ödün vermenin sınırını nasıl çizeriz?

Bu soruya kendi hayatımdan somut bir örnekle cevap vereyim. Türkiye’de daha çok gastronomi alanında tanındım, ancak zamanla diğer ilgi alanlarımı da öne çıkarabildim. Bu süreçte televizyonla başladım, ardından sosyal medyaya ve oradan da YouTube’a geçtim. Televizyon dönemim politik nedenlerle sona erdi. İlk olarak NTV’de program yapıyordum. Patronun bir lokantası vardı, adını vermeyeceğim ama beğenmediğimi açıkça söyledim. Ayrıca başka lokantaları da istenildiği şekilde övmedim, bu benim tarzım değil. Bu durum hoş karşılanmadı ve televizyonla yollarımız ayrıldı. Bunun yanında televizyonda sürekli sponsor bulmak gerekiyor. Sponsora karşı değilim, ancak benim kabul edebileceğim bir anlaşma olması şart. Bu da çoğu zaman mümkün olmadı. Bu nedenlerle televizyon kapandı ve sosyal medyaya geçtim. Bu süreçte değerlerimi korumak çok önemliydi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Tarım Kredi’de akçeli işler!

Tarım Kredi Kooperatiflerinde, kendi yazılım şirketi işlevsiz hale getirilerek...

Marmara Denizi müsilajdan kurtulamıyor: ‘Örümcek ağı gibi sardı’

Marmara Denizi dibinde deniz bitkilerinin ve canlılarının üstünü örten...

TÜİK,TÜFE %42,12 TÜİK enflasyon aylık %5,03 ENAG,TÜFE % 82,02 ENAG enf. aylık%8,22

ENAG, aylık enflasyonu yüzde 8,22, yıllık enflasyonu yüzde 81,01...

Bilinçsiz pestisit kullanımı: Tarım zararlıları ilaçlara dirençli hale geldi

Gıda ve Yem için Hızlı Alarm Sistemi’nde (RASFF) neredeyse her gün...