Selim İleri ile yıllarca öğle ve akşam yemeklerini paylaştım. Biraz sonra “Oburcuk Mutfakta” adlı kitabından aldığım anıların bir kısmını dinledim. Kâh güldüm, kâh efkarlandım.
Selim İleri’yi de yolcu ettik. Duvarları, Boğaz’ın dalgalarıyla oynaşan bahçenin ortasındaki, muhteşem Boğaz manzarası ile insanı büyüleyen Vaniköy Camii’nden.
Selim nedense bu camiyi vasiyet etmiş. Ölüm yolculuğuna bile keyif katmak istemiş anlaşılan. Ona da bu yakışırdı zaten.
Eğer, bir zamanlar, bir dergi, özel bir yemek eki yapmak istemeseydi, birçok kişi Selim’in, kendi söylemiyle “Oburcuk’un” o iştah açıcı yazılarıyla tanışamayacaktı.
Derginin istediği yazılarda, konu tabii ki, “Türk Edebiyatı’nda Yemek”ti.
Selim İleri, önce özel eke yazdı, daha sonra, o yazılara devam etti. Sonunda ortaya kalınca “Oburcuk Mutfak’ta” adlı keyifli bir kitap çıktı.
Anılar, öneriler, tarifler, akılda kalanlar!..
Bu günlerde Türk halkının, “Ücretler yetmiyor, geçinemiyoruz” şikâyeti, meğerse o zamanlar da geçerliymiş.
O gün, bu gündür, ücretlerden hep şikâyet edilmiş.
Yani, geçinmek için ne o zamanlar ne de bu zamanlar ücretler yetmiş.
Selim kitaba yazdığı önsözü, Behçet Necatigil’in şu mısraları ile bitirmiş.
Şiir şöyle:
“Ayda bizim elimize – Ne geçer, şu kadar – Ayır önce kirayı – Günde yemeğimize – Ne gider, şu kadar. -İyi kullan parayı. – Bu aylık bize yeter.”
Selim İleri ile yıllarca öğle ve akşam yemeklerini paylaştım. Biraz sonra “Oburcuk Mutfakta” adlı kitabından aldığım anıların bir kısmını dinledim. Kâh güldüm, kâh efkarlandım.
Bu seçmeceyi sizinle paylaşırken, o günleri bir kez daha yaşadım.
Selim’e bir kez daha güle güle diyorum.
“Oburcuk Mutfakta” kitabından bazı alıntılar:
Çocukluğumun Çorbaları
Kırk yıl önce, öyle miydi? Çorba başlı başına mutfak işiydi. Kurtuluş’ta oturan Madam Anahit’imizin kotardığı bir işkembe çorbası vardı ki, o ne hazırlık!
Bir de hindili çorbası vardı. Madam Anahit, hindili çorbanın hindisinin, kesin kes dişi hindi olması gerektiğini söylüyor ve uzun, yankılı, şen bir kahkaha savuruyordu.
Kış günleri, tarhanası evde yapılan çorba içilirdi. Adapazarı’ndan gelen Çerkez akraba, unlarla, irmiklerle boğuşarak hazırlardı. Çerkez akrabamız, sığır eti isterdi, domates, hem de pek bol domates, soğan, acı biber isterdi…
Annemin unutamadığım çorbalarından biri de “köfteli çorbasıydı.” Ekşili köftenin yakın akrabasıydı…
Annemin en sevdiğim çorbalarından biri de “düğünçorbası” idi…
Annemin Büyükada’dan arkadaşı Jüliyet, Ada’da verdiği kış başlangıcı ziyafetlerini ille, “koyun paçası” ile başlatırdı.