Nazar ve fala inanan bizler, neden dizideki aile dizimi hikâyesinden rahatsız oluyoruz?
“Tatlar, kokular, anlar bir gün tekrar hatırlanmak üzere en doğru zamanı bekler. […] Ve geçmiş biz unutsak bile bizi etkilemeye devam eder mi?”
Nuran Evren Şit‘in senaryosunu yazdığı Netflix dizisinde, geçmiş günümüzde. Ayvalık’ta yaşayan karakterler geçmişleriyle hesaplaşırken biz tarihimize doğru bir yolculuğa çıkarız.
İzlediğimiz aile dizimi aslında bir tarih dizimi. Biz ne kadar üç dostun -Leyla, Sevgi, Ada- geçmişlerine tanık olsak da asıl aralanan perde, kozmopolit toplumumuzun hazin tarihi. Leyla’nın (Seda Bakan) annesinin anneannesi Rum, Leyla’nın kocası Kürt, Ada’nın gençlik aşkı Roman. Etnik kökenlerinden ya da politik görüşlerinden dolayı istenmemişler. 1924’te Girit’ten göç etmek isteyen Eleni, bindiği kayıktan denize atıldığında boğularak ölmüş. Sevgi’nin Kurtuluş’ta bir kuyumcuda çalışan devrimci babası öldürülmüş. Ötekileştirilmiş ailelerin torunları, evsiz yurtsuz birer yetim.
Aile dizimi yapan Zaman’ın (Fırat Tanış) babaannesi, 1900’lerin başında İran’dan göç etmiş. Kocasını savaşta ve çocuklarını göç sırasında kaybetmiş. Kendi topraklarından Ayvalık’a tek taşıyabildiği, ailesi anısına ektiği bir zeytin çekirdeği. Zaman’ın dedesiyle evlenince zeytinliği birlikte ekip biçmişler. “Benim buraya dönüşümün sebebi bu zeytin ağacı.” der Zaman.
Zeytin ağacının hikâyesini anlatan Zaman, Doktor Ada’ya (Tuba Büyüküstün) sorar: “Geçmişini öfke yüklü bir küfe gibi sırtında mı taşıyacaksın? Yoksa küfenin içinden sana gerekli olanları alıp kendine yeni bir yol mu açacaksın?” Belki de yola devam edebilmek için önce geçmiş ile yüzleşebilmeliyiz.
Dizide geçmiş ve günümüz arasındaki diyaloğa inanç ve bilim de katılır. Nasıl savaş tanrıçası Athena rakibi Poseidon’a bir zeytin dalı uzattıysa bilim ve inanç çatışmayı bırakmış. Ada, “Kalbimle zihnim arasında kaldım.” dese de zıt kutuplar buluşur. Laik karakterler; Athena Tapınağı’nda dilek tutar ve aile dizimi seanslarında geçmişlerindeki travmalarla yüz yüze geldiklerini düşünürler. Kanser hastası Sevgi, dedesinin yaptığı bir karışımdan medet umar. Umut bizi hayata bağlar.
Aile dizimi şimdi moda olsa da geçmişin hayaletleri aslında hep peşimizdeydi. 19. yüzyılda Thomas Hardy‘nin romanları ya da Henrik Ibsen‘in tiyatro oyunlarında geçmiş, karakterlere musallat olur: Alkolik bir babanın oğlu alkoliktir; cinayet işlemiş bir kadın mutlaka bir katilin soyundan gelir. Tarihin gölgesini hep hissederiz.