Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle tarımsal üretimin sürdürülebilirliği her geçen gün daha zor ve maliyetli bir hale dönüşüyor. Bu da sektörün geleceği açısından riskler doğurarak gıda arz güvenliğine yönelik krizlere kapıyı aralıyor. Ama madalyonun bir de diğer yüzü var. İklim değişikliğiyle mücadele ve uyum süreci doğru yönetilir ve ev ödevleri zamanında yapılırsa fırsatlar da yok değil
Kayseri’nin meşhur yöresel tabirlerinden biri şudur: “Erciyes’te karlar eriyince borcumu öderim.”
Normalde 3 bin 917 rakımlı Erciyes Dağı’nda 4 mevsim kar olur, zirvelerde kar erimez. O yüzden borç veren Kayserili alacaklısına geri ödeme tarihini sorduğunda “Erciyes’in karı eridiğinde…” cevabını alırdı.
Geçen yıl ağustos ayında sıcaklıklar 40 dereceleri görünce Erciyes Dağı’nın zirvesinde bile kar kalmadı.
Bu durum yerel medyada haber oldu: Kayserili esnaf, yöresel tabiri hatırlatarak, borç verdiklerinden borçlarını ödemesini istedi; artık karlar erimişti.
İklim değişikliği alacaklı konumdaki Kayserililere yaradı. Borçluları terste bıraktı.
Yazıya bu trajikomik anekdotla başlamak istedim. Ama yazının geri kalanı maalesef sadece trajik… Ve tarım açısından bu trajediyi en çok su ve toprak tarafında yaşıyoruz.
2030 yılına geldiğimizde Türkiye’nin nüfusu yüzde 10 artacak. Aynı dönemde su kaynaklarımız yüzde 20 azalacak. Ve mevcut şartlar değişmezse 2030’a geldiğimizde sulanan tarım alanlarının yüzde 78’i su yetersizliği riski ile karşı karşıya kalacak.
Mevsim itibarıyla baharın müjdesi olarak bilinen cemre havaya, suya ve toprağa düştü; kışı geride bıraktık ama bu kış neredeyse ülkenin genelinde doğru düzgün bir kar yağışı ve soğuk görmedik.
Aslında bu bir afettir…
Sinsi bir afet…
Kuraklıkla birleştiğinde tahribatı oldukça yüksektir…
İklim değişikliğinin tetiklediği afetler artık bizim yeni normalimiz… 2023 yılının geneline baktığımızda afet rakamları durumun vahametini daha net ortaya koyuyor.
Geçen yıl aşırı hava olayları rekor kırdı
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) verilerine göre 2023 yılı, kayda geçen 1475 aşırı hava olayıyla Türkiye’de tüm zamanların en fazla aşırı hava olayı görülen yılı oldu.
Bu sayı bir önceki yıl 1030 iken 2021’de ise 1024 olarak kayıtlara geçmişti. Daha da geriye gittiğimizde Türkiye’de aşırı hava olaylarının sayısının son altı yıldır sürekli arttığı sonucu çıkıyor.
İklim değişikliğinin tetiklediği afetler artık bizim yeni normalimiz. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2023 yılı, kayda geçen 1.475 aşırı hava olayıyla Türkiye’de tüm zamanların en fazla aşırı hava olayı görülen yılı oldu.
Geçen yıl ise sadece sayı rekoru kırılmadı, bir yıl öncesine göre yüzde 43’ü aşan artış oranıyla büyük bir sıçrama da yaşandı. MGM verilerine göre, 2023 yılında en tehlikeli ekstrem olaylar yüzde 38 ile şiddetli yağış ve sel, yüzde 23 ile fırtına, yüzde 16 ile dolu, yüzde 6 ile yıldırım düşmesi, yüzde 6 ile şiddetli kar, yüzde 5 ile heyelan ve yüzde 2 ile hortum oldu. Çığ, don, orman yangını, sis ve kum fırtınası gibi aşırı olaylar toplam olayların yüzde 1’ini veya daha azını oluşturdu. Türkiye, 2021/2022 dönemlerinde ise kuraklık afetinin faturasını çok pahalıya ödemişti. İşte bu tehlikeli trend hem toprak hem de su kaynakları üzerinde ciddi bir baskı yaratıyor.
Su kaynakları üzerindeki baskı artıyor
Aralık 2023’te oluşturulan Ulusal Su Kurulu’nun ilk toplantısında paylaşılan bazı projeksiyonlar su açısından bizleri yakın gelecekte nasıl bir tehlikenin beklediğini özetliyor.
2030 yılına geldiğimizde Türkiye’nin nüfusu yüzde 10 artacak. Aynı dönemde su kaynaklarımız yüzde 20 azalacak. Ve mevcut şartlar değişmezse 2030’a geldiğimizde sulanan tarım alanlarının yüzde 78’i su yetersizliği riski ile karşı karşıya kalacak. Nüfusumuzun yüzde 49’u suya erişim sıkıntısı yaşayacak. Bütün senaryolarda Fırat-Dicle ve Konya kapalı havzalarında önemli su açığı oluşacak. Bunların hiçbiri çok uzakta değil, önümüzdeki 6 yılda yüzleşeceğimiz riskler.