Londra’daki ‘Cradle of Food’ (Yemeğin Beşiği) etkinliğinin sahne bölümünü geçen hafta uzun uzadıya yazmıştım. Bu haftaysa size söz verdiğim üzere işin mutfağını yazmak istiyorum.
Yemek yazarı Cemre Torun ve şef Mehmet Gürs’le yıllardır çeşitli uluslararası yemek organizasyonlarında karşılaşır, beraber yemek pişiririz. Bu organizasyonlarda her zaman en gıpta ettiğimiz şey, tüm şeflerin egodan uzak şekilde ve birbirlerinden bir şeyler öğrenerek çalışması olmuştur. Türkiye’de yapılan çoğu organizasyonun (katılan isimler ve işin sahne kısmı yurtdışındaki muadilleriyle aynı olsa da) biraz hafife alındığını düşünüyorum. Londra’daki etkinlikte konuşmacıların ne kadar doğru seçildiğini geçen hafta anlatmıştım. Ama beni asıl mutlu eden şey, yemek organizasyonunun da en az sahne yani konuşmacılar kadar zengin olmasıydı.
“Masada neler yoktu ki… Bergamot ve ananaslı pirinç pilavı, kiraz yaprağı sarması ve fellah köftesi (soldan sağa)…”
Sevgili Cemre’nin İngiliz yayıncı ve doğa tarihçisi David Attenborough’dan alıntıladığı “Hiç kimse umurunda olmayan şeyi korumaz ve hiç kimse tecrübe etmediği şeyi umursamaz” lafı işin özeti aslında… Etkinliğe gelen, özellikle yabancı yemek yazarları ve mutfak profesyonellerinin, Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen bölgenin yemeklerini tatması ve anlaması bence konuşmalar kadar önemliydi. Burada kastettiğim sadece yapılan yemeklerin lezzeti değil. 2 Michelin yıldızlı şef Ahmet Dede, yurtdışında daha avangart tarz çalışan genç Türk şefler, televizyon şefleri, hatta televizyon yıldızları… Bölge mutfağı üzerine çalışan yerel restoran sahipleri ve önemli yemek yazarları… Hepsi aynı sofranın etrafında toplandı. İlk kez bir organizasyonda herkesin bu kadar içten, özverili ve tam imece usulü çalıştığını gördüm.