Bu köşeden sık sık tabiat ve ekoloji yönünden çok özgün ülkemiz kaynaklarının hunharca yok edilmesine itirazımı sizlerle paylaşıyorum. Temelde gelecek nesillere sağlıklı ve daha iyi bir yaşam sunabilmek için kaynakların korunması önemli. Bu nedenle farkındalığı artırmak, koruyucu sesi ve gerektiğinde direnişi güçlendirmek için dile getirdiğim itiraz; bir anlamda da ülkemiz ekonomisinin en önemli can damarları olan tarım üretimini, doğal güzellikleriyle turizm yönetimini, doğru yatırım ve politikalarla geliştirerek toplumun refahını artırmayı amaçlıyor.
Eşit ve adil gıda erişimini de sağlayacak yeni bir anlayış ihtiyacını tanımlıyor. Koruyucu ve üretime dayalı bir ekonomi yönetimine ihtiyacımız yoksulluk ve açlık verileriyle, gıda enflasyonu ve fiyatlarla kendini fazlasıyla hissettiriyor zaten. Mamafih ne rakamlara, ne yerel halkın yakarışlarına, ne yoksullaşan vatandaşın ihtiyaçlarına kulak veren var. İktidar bugüne kadar saldırmadığı, kenarda köşede kalan bir avuç verimli tarım arazimizin de imar rantına kurban edilmesi için adeta yeşil alan, doğal kaynak radarları ithal ediyor. Malum bizde ithal olmayana rağbet yok! Yandaş terminatörlere toprak dayanmıyor.
Son yıllarda Türkiye’nin tarım politikaları, doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilir üretimden ziyade, betonlaşma ve kısa vadeli ekonomik kazançların peşinden koşan bir anlayışa dönüştü. En son örnekler; Konya’nın Taşkent ilçesinde, tapulu tarım arazileri üzerinde GES (Güneş Enerjisi Santrali) izni ve Kanal İstanbul projesi kapsamında tarım alanlarının imara açılmasıyla gündeme geldi. Özellikle tarım arazilerimizin neredeyse tamamı büyük altyapı projeleri veya enerji üretim tesisleri adı altında yok ediliyor. Çed raporları yok sayılıyor. Ormanlar göz göre göre kesiliyor. Buna olanak yoksa yakılmasına göz yumuluyor. Bunun yanı sıra çeşitli inşaat projeleri, havaalanları, rezidanslar ve diğer ticari yapılaşmalar için bilimsel çalışmalar, fizibilite, uygunluk araştırmaları yok sayılıyor. Bir yandaşın göz diktiği her yer ivedilikle pazarlanıyor. Vatandaşının hiçbir feryadını duymayanlar konu toprak parsellemek olunca tüm bürokratik ve hukuki engeller kolaylıkla ve başka hiçbir alanda göstermedikleri beceriyle aşılıyor. Çünkü “yatırım”! Çünkü ekonomiyi şahlandıran “inşaat”!
Bugün Türkiye’nin tarım alanlarına yönelik yapılan imar ve rant saldırıları, yarının dünyasında açlık, kıtlık ve gıda güvenliği sorunlarıyla karşılaşacağımızın habercisi. Tarım, sadece ekonomi değil, bir toplumun varlıklarını sürdürebilmesi için hayati öneme sahip. Tarım politikalarındaki yanlışlar, gelecekte bu ülkenin en büyük krizlerinden birine yol açabilecek kayıplar yaratıyor. Tarım arazileri, sadece üretimin devamı için değil, aynı zamanda ekosistem dengesinin korunması için de kritik bir öneme sahip. Bu nedenle, verimli arazilerin imara açılması, sadece bu topraklardan elde edilen gıda üretiminin azalmasıyla, yerel halkın köyünde, kasabasında kazancıyla yaşama olanağının ortadan kalkmasıyla kalmaz, aynı zamanda toprak erozyonu, biyolojik çeşitliliğin kaybı ve su kaynaklarının tükenmesi gibi uzun vadeli çevresel zararlara neden olur. Bunun örneklerini pek çok kereler ağır bedeller ödeyerek deneyimledik. İklim değişiminin de etkisiyle değişen yağış normalleri heyelanlarla, sellerle can aldı. Memleketin acı bilançosunda yer alsa da çoğu unutuldu bile.
