Pestisitler… Yani canlı kırıcılar / öldürücüler… Her ne kadar “tarım ilacı” olarak anılsalar da iyileştirmek için değil, hedef alınan canlıyı öldürmek için kullanılır. Bu yüzden ilaç değil zehir olarak anılmalıdır.
Pestisitler nihayet muhabbetlerimizde liste başını zorlamaya başladı. Nihayet diyorum, çünkü tarımda kullanılan zehirler uzun zamandır sağlığımızı ve çevreyi tehdit ediyor. Bu gerçeği bilenler, yıllardır kamuoyunun dikkatini pestisitlere çekmeye çalışıyor.
Zaman zaman ihraç edilen ürünlerin “kalıntı” nedeniyle sınırdan dönmesi ya da sivil toplum örgütlerinin pestisit tehdidine ilişkin dikkat çekici yayınlarıyla gündeme gelen tarım zehirleri, geçtiğimiz günlerde Alanyalı bir çiftçinin “marketlerden aldığı bazı gıdalardaki pestisit kalıntılarının limit üstü çıktığı” açıklamasıyla yeniden gündemimize oturdu. Ardından pestisit kalıntısı yüzünden yurt dışından dönen meyve ve sebze haberleri peşi sıra gelince sosyal medya birden “Pestisitlerden nasıl kurtulursunuz?” paylaşımlarından geçilmez oldu. Ama meseleye biraz daha yakından bakanlar, kabuğunu soymanın, karbonat veya sirkeyle yıkamanın, pestisit canavarından kurtulmak için yeterli olmadığının farkında.
Kötü haber; mesele mutfaklarda çözülemeyecek denli büyük ve çok yönlü. İyi haber; çözüm var. Hem de dünyada ve Türkiye’de sağlıklı gıdanın, temiz tarımın peşine düşen milyonlarca insanın yıllardır uyguladığı çözümler…
Peki, ne oldu da kalıntılı ürünler sınırdan geri çevrilmeye başladı?
Öncelikle şunu söyleyeyim, pestisit kullanımı dünyada ve Türkiye’de giderek artıyor. Günümüzde dünya genelinde 1000 civarında, Türkiye’de ise geçici izinlerle zaman zaman değişmekle birlikte, 340 civarında pestisit etken maddesi kullanılıyor. Dünyada kullanılan pestisit miktarı yılda 3 milyon ton civarında. Türkiye’de ise Türkiye’de 2022’deki toplam tarım ilacı kullanım miktarı 2021’e göre yüzde 4,5 artarak 55,3 tona yükseldi. 1979 ile 2022 arasında Türkiye’deki pestisit kullanımı yaklaşık yedi kat artış gösterdi.
İkincisi; böcekler, otlar ve diğer hastalık etmenleri zamanla tarım ilacı adı verilen bu zehirlere karşı dayanıklı hale geliyor. Bu nedenle çiftçiler ya daha fazla tarım zehir atıyor ya da daha sık kullanıyorlar. Örneğin soframıza gelene kadar bir armuda 18 kez, bir elmaya 11 kez, bir şeftaliye ise 10 kez zehir atılabiliyor. Başka bir neden de pestisitlerin bilinçsizce kullanılması. Bazı çiftçiler pestisitlerin uygulama dönemlerine uymuyor. Örneğin uygulandıktan sonra 10-15 gün hasat edilmemesi gereken meyve ya da sebzeler birkaç gün içinde hasat edilip piyasaya sürülebiliyor. Ya da sadece pamukta kullanılmasına izin verilen bir pestisit domateste kullanılabiliyor. Dolayısıyla gıdalarla birlikte topraklar, yer üstü ve yer altı suları da pestisitlerle kirleniyor.
Mesele her ne kadar pestisitlerin kalıntıya neden olacak şekilde yasal limitlerin üstünde ve zamansız kullanılması olsa da bir çok bilimsel çalışmaya göre hormonal sistem bozucu pestisitler için belirlenmiş bir “zarara maruz kalma” dozu yok. Bu tip pestisitlere Maksimum Kalıntı Limit (MKL) değerlerinin altındaki miktarlarda maruz kalmak bile zamanla sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Bir de form değiştiren pestisitler var; ısı, ışık gibi etkenlerle bozunarak başka bir kimyasal forma dönüşebiliyor. Ortaya çıkan bu yeni maddeye metabolit adı veriliyor. Metabolitler ve ticari formülasyonları içinde yer alan ilave bazı kimyasal maddeler, ana molekülden daha zehirli olabiliyor. Örneğin, 1970’li yıllarda kullanılması yasaklanan DDT zaman içinde DDE metabolitine dönüşüyor ve DDE molekülü DDT’den daha zehirli. DDT ve DDE kalıntılarına gıdalarda hâlâ rastlanabiliyor. Yurt dışından geri dönen ürünler içinde Tarım ve Orman Bakanlığı ve AB tarafından yasaklanmış pestisit etken maddeleri de var. Örneğin Mayıs ayında Bulgaristan sınırından dönen limon ve yeşil biberler, 2020 ve 2021’de Türkiye’de kullanımı yasaklanan chlorpyrifos-ethyl ve chlorpyrifos-methyl aktif maddeleri bulunduğu için geri gönderilmişti. Bakanlığın yasaklama sürecinde üretici ve ithalatçı firmalara yeterli süre tanınmasına rağmen yasaklı pestisitlerin ülkemizde kullanılıyor olması stok takibini de içeren izlenebilirlik sisteminin yeterli olmadığı ya da ülkeye kaçak pestisit girişi ihtimallerini gündeme getiriyor. Prosedüre göre, limit altı miktarların zararlı olmadığı belirtiliyor. Örneğin, pestisitlerin yasal limitlerde kullanıldığına dair denetimleri yapılmış bazı ürünler iyi tarım etiketiyle belgelendiriliyor. Ancak bugüne kadar Türkiye’de 200’den fazla pestisit etken maddesi, sağlığa ve/veya çevreye zararlı olduğu için yasaklandı ve bu maddeler yasaklanana kadar izinli pestisitler arasındaydı. Bu yasaklamalar onlarca yıl kullanılan bu zehirlerin limit altı da olsa zararlı olduğunun göstergesi olmakla birlikte ruhsatlandırma prosedürlerini sorgulamamız gerektiğini göstermiyor mu?
Bu noktada pestisitlerin zararlarıyla ilgili bazı bilgiler paylaşmak istiyorum:
Pestisitler kanser, tiroid sorunları gibi hormonal sistem bozuklukları, diyabet, obezite, kısırlık, hiperaktivite, astım, erken ergenlik gibi sorunlara yol açabiliyor. Pestisit zehirlenmeleri her yıl 385 milyon kişinin hastalanmasına neden oluyor. En yüksek risk grubunu ise pestisitleri uygulayan çiftçiler ve aileleri oluşturuyor.
Ne yazık ki tarım zehirleri söz konusu olduğunda insan dışındaki canlı türlerinin yok oluşu ve bunun ekosistem dengesine etkisi pek dikkate alınmıyor. Pestisitler böcekler, kuşlar, arılar, balıklar gibi pek çok canlıyı öldürebiliyor. Bitkilere uygulanan pestisitlerin %98’den fazlası kullanılan bitki dışında havaya, suya, toprağa karışıyor ve hedefte olmayan canlı türlerine bulaşıyor.