Kırk köyün ahalisi feryatlarıyla yeri göğü inletirken, maden şirketlerinin temsilcileri, hatta bir işçi sendikası bile, AKP- MHP bloğu, halkın sesine kulaklarını tıkıyor.

“Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
Yani, beyaz masadan
Bir daha kalkmamak ihtimali de var.
(…)
Biz yine de hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,
Yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
En son ajans haberlerini.”
Hastanenin beyaz duvarlarından sıyrılıp, gözüm pencereye takıldığında, gökyüzünde bölük bölük geçen bulutları görüyorum.
Aklıma Tolstoy’un dünya klasikleri arasında çoktan yerini almış “Savaş ve Barış” romanındaki sahnelerden biri geliyor. Düşman toplarının dövdüğü Rus siperlerinde sıkışmış teğmen gökyüzüne bakıyor, sıra sıra geçen bulutlara takılıyor:
“Bulutlar geçiyor, hayat geçiyor.”
Romandaki o cümle bana Nazım’ın yukarıda birkaç dizesini aktardığım “Yaşamaya Dair” şiirini hatırlatıyor.
Prof. Dr. Dursun Buğra
Koç Üniversitesi Hastanesi
Hastane odasındaki pencereden kendime döndüğümde…
Karşımda beni birkaç saat önce ameliyat etmiş Prof. Dr. Dursun Buğra’yı görüyorum. Sadece Türkiye’de değil, uluslararası çapta haklı bir üne kavuşmuş Dursun Buğra’yı.
Burası Koç Üniversitesi Hastanesi.
Her ameliyatı ayrı bir başarı öyküsü olan Buğra’ya, beni yeniden sağlığıma kavuşturduğu için nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Buğra’ya ve ameliyat ekibine, sonradan ilgilerini esirgemeyen doktor ve hemşirelere, hastanenin diğer çalışanlarına ayrıca teşekkür ediyorum.
İbn Mukle’nin sağ eli
Ameliyat yazmaya ister istemez bir süre ara veriyor.
Yazmak deyince…
Abbasiler (750- 1258) döneminde hattatlığı ile öne çıkan Ebu Ali İbn Mukle iktidarı darbeyle ele geçiren Emir İbn Raik’e muhalif yazılar yazmaya başlıyor, otoriter yönetime başkaldırıyor. Emir muhalif yazılara öfkeleniyor, hayır hapse attırmıyor, çok daha ağır bir ceza veriyor, İbn Mukle’nin sağ elini kestiriyor.
Bir yazarın sağ elini kestirmek!.. Onu diri diri gömmek gibi bir şey!..
İbn Mukle olağanüstü bir çözüm buluyor:
“Kalemini koluna bağlayıp, yazmaya devam ediyor.” (Mustafa K. Erdemol, Kitap Kokusu, s.90)
Birileri için yazmak hayatın odağı ise, yazmaktan kopmak mümkün değil.
Zeytin hayatın simgesi
Bölgemizde savaşlar insanlığa nefes aldırmazken, yurtta tutuklamalar, hapishane sürgünlükleri, ağır hukuk ihlallerinden başımızı kaldıramıyoruz.
“En son ajans haberlerini” izlerken, Nazım’ın aynı şiirindeki bir başka dize takılıyor aklıma:
“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,