Bir arkadaşımla konuşmamdan: “Siz hâlâ gençsiniz… Eşin de sen de uzaktan çalışabilirsiniz. Valla ben sizin yerinizde olsam Amerika’da bir dakika durmam. Basar giderim buradan.” “Nereye?” “Cevap basit. Tabii ki Madrid!” Nedenlerini arkadaşıma izah ettim. Sizinle de paylaşayım. Tek bir kelimeyle özetle derseniz ‘yaşam kalitesi’ derim. Tabii ki gastronomi yaşam kalitesinin önemli bir unsuru ama her şey değil. İspatı zor ama sanırım Paris gastronomik açıdan Madrid’den geri değil. Belki ileride. Ama yaşam kalitesine bir bütün olarak bakarsanız Madrid’i tercih ederim. Bir kere, benim gibi İspanyolca bilmeseniz bile İspanyollarla iletişim kurmak Fransızlardan kolay. Genel anlamda insanlar daha rahat, daha cana yakın ve yabancılara açık. Aşırı bencil davranışlara rastlamıyorsunuz. Öfkeli ve kibirli insan pek yok etrafta. Sonra kentte bir yerden bir yere gitmek kolay ve ucuz. Taksi ya da Uber kolay bulunuyor.
Kültür, sanat ve tarih anlamında Madrid çok zengin. Her mahalle birbirinden farklı ve şahsiyetli. Tedirgin olmadan yürümeye çok uygun bir kent. Ayrıca çok eğlenceli. Her tarafta kafeler, barlar, ‘taberna’ denen geleneksel atıştırma yerleri ve her çeşit lokanta var. Güzel olan bir diğer durumsa, Paris’in aksine bir taberna ya da barda tek bir içecek ısmarlasanız bile kimse yan bakmıyor ya da “3 tabak ısmarlamazsan çek git” demiyor. Çekici olan başka bir unsur ise sizin rahatınıza verilen önem. Diyelim 4 kişisiniz ve 8 yemek ısmarladınız. Yavaş yavaş ve birer ikişer geliyor önünüze. Her şey sizin mümkün derecede en çok haz almanız üzerine kurgulanmış. Acele acele ye ve çek git demiyorlar. Bu tip bir ortamda insanlar birbirleriyle çok rahat kaynaşıyor. Dil bilmemek de bir engel olmuyor.
Bir hafta geçiriyoruz Madrid’de. Hard Rock Hotel’de kalıyoruz. Otel rahat ve konforlu. Atocha Mahallesi’nde. Atocha bohem bir mahalle. Başıboş yürümek, etrafı seyretmek, bir yerlerde bir şeyler içmek, kahvelerde pinekleyip, kitap okuyup müzik dinlemek, etraftaki renk cümbüşünün bir parçası olmak, su gibi akıp kendinizi yaşamın akışına bırakmak için ideal. Bu arada çok çeşitli ve güzel yemek için de ideal. Kaldığımız otelden en uzak lokantaya bile arabayla 20 dakikada gidiyoruz. Ama sabahları Acid Café’ye yürüyoruz. Kahveleri çok iyi. Kruvasan da… ‘Morning bun’ (sabah çöreği) dedikleri kalın kabuklu ekmek içinde tereyağı ve comté peynirli sandviç nefis ve benim için ideal kahvaltı.