Pestisit kullanımı halk sağlığı, çevre ve biyoçeşitlilik üzerinde büyük tehditler oluşturuyor. AB’nin iade ettiği ürünlerin iç pazara sunulduğu iddiaları kaygı yaratırken uzmanlar denetimlerin yetersizliğine dikkat çekiyor.
AB’nin pestisit kalıntıları nedeniyle bazı ürünleri iade etmesi Türkiye’deki pestisit kullanımı konusunda büyük kaygı yaratıyor. Pestisit içeren ürünlerin sofralara kadar gelmesi olasılığı hem bireysel hem de toplumsal sağlık üzerinde tedirginlik yaratıyor. Avrupa Birliği’ne ihraç edilen ürünlerin standartlara uymadığı gerekçesi ile geri gönderilmeleri “Bu ürünleri biz mi tüketiyoruz” sorusunu akıllara getiriyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı, AB geçiş sürecinde 200’ün üzerinde maddenin kullanımını yasakladı. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün “muhtemel kanserojen” olarak belirlediği 13 aktif maddeden 9’u hâlâ yasaklanmadı. Bakanlığın verilerine göre 2022 yılı itibarıyla en fazla tarım ilacı kullanılan ilk 5 il, toplam kullanımın yüzde 7,7’si ile Antalya, yüzde 7,6’sı ile Manisa, yüzde 7,2’si ile Mersin, yüzde 5,9’u ile Adana ve yüzde 4,1’i ile Malatya oldu.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nden Dr. Fatih Özden, pestisit kullanımının hem çiftçiler için büyük bir maliyet unsuru oluşturduğunu hem de insan sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkiler yarattığını ifade etti. Dr. Özden, pestisit kullanımı nedeniyle zaman içinde direnç kazanan zararlılarla mücadele için, zehir dozajlarının sürekli olarak artırılması gerektiğini ancak, belli bir noktada zararlılar tamamen direnç kazandığında, piyasaya yeni sürülen ve daha etkili olan zehirlerin kullanımına sıra geleceğini belirtiyor. Böylece çiftçilerin masraflarını sürekli artıran bir kısır döngünün içine hapsolduklarını belirten Özden “Sofralarımıza ulaşan ürünlerin pestisitlere bağlı gerçek maliyeti, yalnızca bu görünür maliyetlerle sınırlı değildir. Zira bu ürünler, gıda güvenliği açısından yüksek riskler taşır ve birçok hastalığın zeminini hazırlar” diye konuştu.
SAĞLIK MALİYETLERİ ARTIYOR
Özden, pestisitlerin halk sağlığı üzerindeki etkilerine dikkati çekerek Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği tarafından yayımlanan “Avrupa Birliği’nde Sağlık Maliyetleri” başlıklı raporu örnek gösterdi. Pestisitlerin de içinde bulunduğu endokrin sistem bozucu kimyasallar nedeniyle, diyabetin 300 milyar avro, otizmin 226 milyar avro, aşırı kilo ve obezitenin 81 milyar avro, meme kanserinin 16 milyar avro, prostat kanserinin 9 milyar avro ve kısırlığın 2,4-3,1 milyar avroluk yıllık sağlık harcamasına mal olduğunu ifade etti. Dr. Özden, pestisitlerin çevresel etkilerini ise şu şekilde vurguladı: “Bakanlık tarafından kontrol amaçlı bazı uygulamalar mevcut, ancak bu önlemler oldukça yetersizdir ve çoğunlukla ihracata yönelik ürünlere odaklanmaktadır. Kontrollerin büyük bir bölümü ihracata giden ürünlere yapılmasına rağmen, ortaya çıkan birçok sorun ve ürünlerin iade edilmesi, ülke içindeki durumla ilgili endişelerimizi daha da artırmaktadır. Pestisitler, biyoçeşitlilik kaybında önemli bir rol oynar. Hayvan ve bitki türlerindeki azalma, pestisitlerin doğrudan etkisiyle gerçekleşmektedir. Biyoçeşitlilik kaybının maliyetleri ise parayla ölçülmez.”
ENDÜSTRİYEL TARIM ZEHİRLİYOR
Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği Başkanı Nihat Fırat da özellikle iç pazara sunulan gıda ürünlerinin denetimsizlikten dolayı tehlikeli bir hâle geldiğini ifade etti. Fırat şunları dile getirdi: “Yıllardır, gümrükten dönen sebze ve meyvelerin iç pazarda tüketiciye sunulması, halk sağlığı için büyük bir tehlike oluşturuyor. Ancak, bu ürünlerin içeriği hakkında hiçbir denetim yapılmıyor. Hallerde, semt pazarlarında ya da marketlerde bu ürünler analiz edilmiyor. Ne yiyip ne içtiğimiz belli değil. Toplum sağlığı açısından bu ürünlerin üretiminden tüketimine kadar denetlenmesi şarttır. Gıda güvenliğinin sağlanması, yalnızca fiziksel kirliliğin tespitinden ibaret değildir.” Endüstriyel tarımın zararlarının geniş bir çerçevede ele alınması gerektiğini söyleyen Fırat şöyle devam etti: “Bu tarım kanser gibi hastalıklarla doğrudan ilişkilendirilebilinir. Endüstriyel tarımın gelişmesine paralel olarak kanser hastalığında da bir artış gözleniyor. Binlerce dönüm üzerinde tek tip ürünle yapılan üretimlerde yoğun ve dronlarla yapılan ilaçlamalar, jeotermallerin çıkardığı ağır metaller biyolojik çeşitliliği yok ettiği gibi yararlı-zararlı böcek dengesini de zararlı böcek lehine bozmaktadır. Endüstriyel tarımda zehirsiz ürün üretmek mümkün değildir.”
***
AGROEKOLOJİK TARIM BENİMSENMELİ
Özden, sadece halk sağlığını değil, tüm ekosistemi korumak için de pestisit kullanımının sınırlandırılması gerektiğine dikkat çekti. Agroekolojik üretim sistemlerinin yaygınlaştırılmasının önemine değinen Özden şu değerlendirmeyi yaptı: “Agroekolojik uygulamalar, ekosistem hizmetlerini sağlayarak, bitkilerin zararlılarla karşılaşmadan dirençli bir ortamda büyümesini mümkün kılar. Bununla birlikte, bazı hastalıklar ve zararlılarla karşılaşıldığında, agroekolojik yaklaşımlar biyolojik, biyo-teknik ve organik tabanlı yöntemlerle etkili mücadele sağlar. Ülkemizdeki güçlü kooperatif yapıların agroekolojiyi benimsemesi, bu bağlamda büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, merkezi ve yerel yönetimlerin tarıma vermiş oldukları destekleri agroekolojiyi teşvik etmek amacıyla kullanmaları, bu üretim sistemine geçişte son derecek etkili olacaktır. Bu konularda bazı çabalar olsa da, bu çabaların ve desteklerin çok yetersiz olduğunu vurgulamak gerekiyor.” Dr. Özden, agroekolojinin yaygınlaşması için güçlü bir örgütlülüğün ve devlet desteğinin şart olduğuna değindi.