Sırtını Marmara Denizi’ne, göğsünü Karadeniz’e yaslamış; iki deniz, bir körfez ve bolca doğal güzelliğe sahip bir şehir Kocaeli. Tarihi mekanları, yazın sahilleri, kışın kayak merkezi, Maşukiye’si, Ormanya’sı, mesire yerleri ve yaylalarıyla biraz da İstanbul’un arka bahçesi diyebileceğimiz bir kent…
“Binlerce yıl önce yeni bir şehir kurma amacıyla insanlar İzmit Körfezi karşısındaki baş iskeleye gelip burada konaklamışlar. Karınları acıkınca balık tutmak için oltalarını denize atmışlar. Oltalarına ilk takılan iri bir ıstakoz olmuş, daha önce görmemiş olsalar da yemişler. Istakoz hoşlarına gitmiş ve buraya yerleşmeye karar vermişler. Kuracakları şehre de ıstakoz anlamında olan Astakos demişler.”
Tarihçilere göre bu olay MÖ 12 senesinde olmuş. Hatta paralarının üstünde de ıstakoz olduğunu söylerler. Astakos zamanla olmuş İzmit. Hallerde bile kilosunun 2.000 liranın üzerinde olduğunu düşününce Astakosluların ne kadar da şanslı olduğunu düşünüyor insan değil mi? Ya da ta o zaman bile denizden çıkan bu balığın ne kadar değerli olacağını öngörmüşler mi desek acaba?
Aslında önce bir karmaşayı gidermek lazım. Günümüzde bu şehrin adı İzmit değil, Kocaeli. Ama bazı feministlerin isyan ettiği gibi “koca”nın elinden gelmiyor. Orhan Bey döneminde (1331) burayı Osmanlı topraklarına katan uçbeyi Akça Koca’dan geliyor. Akça Koca’nın anıt mezarı, Kandıra bölgesinin en yüksek tepesi olan Babadağ’da yer alıyor ve Türk Otağı görünümünde. İnsanlar burayı genellikle panoramik manzarası nedeniyle gün batımını izlemek için tercih ediyor.