Her aya yeni bir çevre felaketi düşüyor. Bir ay Karadeniz’deki dereleri, bir ay Kaz Dağları’ndaki zeytin ağaçlarını, bir ay da Akbelen’de olduğu gibi Ege kıyılarında madenciliğe teslim edilen sit alanlarını konuşuyoruz. Biz birini konuşurken diğeri alıp başını gidiyor. Peki bütün bunlar neden oluyor? Neden devletimiz çevreye karşı bu kadar acımasız bir politika yürütüyor? Bu sorunun en kestirme yanıtı Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı olduğu gerçeği. Karadeniz’deki dereler hidroelektrik için, Ege’deki yeşil alanlar termik santraller ve diğer değerli madenler için heba ediliyor. Türkiye enerji politikasını anlamadan Türkiye çevre politikasını anlamak mümkün değil. O nedenle gelin enerji dosyasına hızlıca bakalım.
Enerji ihtiyacı en çok artan ülkeyiz!
Türkiye, OECD ülkeleri arasında son 20 yılda enerji talebi en çok artan ülkelerin başında geliyor. Nüfus artışı ve gelişen teknoloji ister istemez tüketimi artırıyor o da doğrudan doğruya enerji talebine yansıyor. Önümüzdeki dönemde artan bu talebi karşılamak için bugünkünden daha çok enerji üretmemiz gerekiyor.
Türkiye ihtiyaç duyduğu enerjinin kabaca üçte birini yerli ve ithal kömürle çalışan termik santrallerden, üçte birini ithal edilen doğal gazdan, geri kalanını da hidroelektrik santrallerden elde ediyor. Güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjinin toplam pasta içindeki payı ise tek hanelerde seyrediyor. Başta kömür ve doğal gaz olmak üzere kullandığımız fosil yakıtların neredeyse yüzde 80’ini yurt dışından ithal ettiğimizi de buraya hemen not edeyim.
Önümüzdeki dönemde artan nüfus, yükselen tüketim ve en önemlisi de global ısınmanın yaratacağı ek enerji talebi bizi ister istemez var olan enerji politikamızı gözden geçirmeye itiyor. Türkiye, şu an gittiği yoldan devam ederek, yani enerjisinin üçte birini termik santrallerden ve en iyimser hesapla yüzde 10’unu rüzgar ve güneş enerjisiyle üreterek bu yeni dönemde dünya ile rekabet edebilir mi? Eğer bu soruya yanıtınız ‘evet’ ise, o halde her ay ayrı bir doğal kıyıma değil, her hafta yeni bir kıyıma hazır olun. Var olan enerji politikasında ısrar, doğayı enerjiye peşkeş çekmeyi zorunlu kılıyor. Eğer yanıtınız ‘hayır’ ise, o halde “Doğayı tahrip ederek kurulan termik santrallerin yerine hangi yeni enerji kaynağını koyacağız?” sorusuna yanıt vermek zorundasınız. Ya yeni enerji kaynakları yaratacağız ya da var olan enerji kaynaklarında üretimi artıracağız.