✔ “Tarım ve hayvancılık konusunda bir şeyler yapmak için atılan adımları olumlu karşıladığımı belirmek isterim. İşe bir yerden başlamak gerektiğini hepimiz biliyoruz; “Çarşı her şeye karşı” mantığının tutsağı olmamak gerektiğinin de farkındayız”
Tarım ve hayvancılıkta ilgi alanımı bilen çok sayıda insanımız Bakanlık ile TÜİK arasında “envanter yapılmasına ilişkin sözleşme imzalanması” haberini iletti. Haberi iletenlerin bir bölümü de 15 Haziran 2023 günü yazdığım açık mektubu anımsattı; envanter yapılması konusunda atılan adımı nasıl değerlendirdiğimi sordu.
Tarım ve hayvancılık konusunda bir şeyler yapmak için atılan adımları olumlu karşıladığımı belirtmek isterim. İşe bir yerden başlamak gerektiğini hepimiz biliyoruz; “Çarşı her şeye karşı” mantığının tutsağı olmamak gerektiğini söylemek bile fazladan bir iş.
İyi niyetli girişimlerin bir yere varması için hepimiz gücümüz yettiği kadar yardımcı olmalıyız; eteklerimizdeki taşı dökmeliyiz.
Bakana yazdığım açık mektupta, envanter konusu başta olmak üzere “bakış açımızı” neden sorgulamamız gerektiğini de anlatmıştım.
Bu yazıda tarımsal üretimde sakıncalı bulduğum bir konuda düşündüklerimi paylaşmak istiyorum : Küçük aile işletmelerine yaygın biçimde geri dönüş yapılmasını isteyen görüşler yanlıştır. Kırsal kesime geri dönüş umutlarını pompalayarak toplumun ilgisini ve enerjisini boşa harcamak anlamlı değildir.
Dünün koşullarına geri dönülemez
Tarım ve hayvancılıkta da, diğer üretim alanlarında olduğu gibi “zamanın ruhunu” belirleyen “iç ve dış koşullar” değişmiştir:
1● Zihnimiz, bütün insanlık tarihi boyunca, çıplak gücümüzle yapamadığımız işleri, aklımızı kullanarak bulduğumuz araç ve metotlarla yapabilme olan teknolojinin kaldıracı olmuştur. Bugün ise teknoloji, insan zihninin kaldıracı haline gelmiş, etki alanını genişletmiştir. Herhangi bir üretim alanında düzenleme yaparken, teknolojinin bu nitelik dönüşümünü gözetmez, olası etkilerini hesaba katmazsak başarı üretemeyiz. Tam tersine gelenek taassubu ya da iyi niyet konforuyla kaynaklarınızı israf ederiz.
Tohumun toprağa atıldığı günden bu yana toprağın üstünde görünenlere bakarak üretim yapan insan, bugün toprağım bileşenleri ile bitkinin ihtiyacı arasında dengeleri analiz ederek üretim yapıyor; deyim yerindeyse üretimin verimliliği toprağın altını izlemeyle mümkün oluyor. Bu köklü değişimin işletme yapılarına, işlevlerine ve kültürüne etkilerini analiz etmeden; rekabet edebilir ölçek belirlemedeki rolünü hesaplamadan aldığımız kararlar ne kadar iyi niyetli olursa olsun, yaratmak istediği sonuçlara ulaşmakta zorlanır.
2● Çağımızın en güçlü eğilimlerinden biri kentleşme. Tahmin edilenin de ötesinde iç göçler kadar ülkeler arasında göçler yaşanıyor. Özellikle iç göçler nüfusun hızla kentlere taşınmasına yol açıyor. Bir ülke “gelişmiş ülkeler” arasına katıldığında nüfusunun yüzde 10’unu bile kırsal alanda tutamıyor. Bu temel dinamiği karar süreçlerinde kullanmadan tarım alanında atılacak adımların yanlış yöne bizi götürmesi olasılığı yüksektir.
Geçmişte nüfusun yüzde 80’lerini aşan kesim kırsal kesimde çalışırken, var olmak için üretim yapılıyordu; nüfus arttıkça var olan topraklar işlendiği gibi, ormanlık alanlar bile baskı altında kalıyordu. Geçimlik aile işletmelerinde “rekabet baskısı” yoktu; “maliyet-odaklı” hesaplama yapılmazdı. Bugün ise kırsal kesim insanlarına imalat kesimi gibi hizmet kesimi de yeni ve sürekli iş yaratabiliyor. Tarımsal üretimde mevsimsel ve geçici işçilik imalat ve hizmet kesimiyle rekabet edemiyor. Bir çalışanın tarımsal kesimde yıllık toplam geliri, imalat ve hizmet alanında kazandığının iki katına yaklaşmadıkça kırsalda kalıcı olmasını beklememeliyiz. Ayrıca çocukların eğitimi, sosyal yaşam, çekirdek ailenin büyük ataerkil aileden bağımsızlaşması gibi bir dizi etken kırsal kesimde geleneksel bilgi birikimi olan işçiliği hızla yok etmektedir. Açık çalıştaylarda kanıta dayalı olarak bu konuları yoğun biçimde sorgulamalıyız.