(Önceki yazılarımızda, güçlü ve zayıf yönlere yer vermiş ve fırsatlara başlamıştık. Tarımsal ekonomimizin önündeki fırsatlar ve tehditler ile yazı serimizi tamamlıyoruz.)
Lisanslı depoculuk: 12,2 milyon ton kapasitesi olan lisanslı depolarımız 2030’da 20 milyon ton kapasiteye ulaşacak. Birkaç aylık hasat döneminde üretilen ve tüm yıl boyunca tüketilmesi gereken 40 milyon ton hububat, baklagil ve yağlı tohumların depolanması arz güvenliği ve bölgesel gıda transfer merkezi olmak açısından kritik öneme sahip.
Dijital tarım: Akıllı tarım, yapay zekâ ve blok zinciri teknolojilerinin tarımda kullanımı hem üretimde hem de piyasalarda etkinliği artıracaktır. Ayrıca, dijitalleşme, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkın kapatılmasında; daha şeffaf, adil, kalite odaklı ve hesap verilebilir bir yapıya geçilebilmesi bakımından önemli.
Tarıma dayalı sanayi: İşleme, ambalajlama ve markalaşma ile küresel ticaretten daha fazla pay almak mümkün.
Tarımsal ihracatımızda artış potansiyeli: Küresel yeni düzen sancıları ve yeni ticaret yolları, tarımsal ihracatımız açısından fırsatlar vaat ediyor.
Artan sulama yatırımları: Su, verimlik artışında en önde gelen üretim faktörü. Basınçlı sulama yatırımları ve verilen teşvikler, kısa zamanda üretime yansıyacaktır. Ayrıca su stresi altındaki bir ülke olarak bu yatırımlara ihtiyacımız var.
Tarımsal örgütlerin güçlendirilmesi: Başarılı tarımsal örgütlerin her alanda desteklenmesi, başarılı örgüt sayısını artıracak ve üyeleri de bu yönde teşvik edecektir.
Gençlere ve kadınlara sağlanan tarımsal destekler: Kırsal nüfusun yaşlanması ve dijitalleşme açısından sektörün gençlere ihtiyacı var. Ayrıca kırsal, kadınla güçlenir, güçlü aile olur. Gençlere ve kadınlara verilen destekler ümitlerimizi artırıyor.
Kırsal turizm potansiyeli: Tarımın yanı sıra kır kültürü ve el sanatlarında da ülkemizin zengin bir potansiyeli var.
Organik tarım potansiyeli: Tarımsal üretimde fazla kimyasalın kullanılmadığı bakir bölgelerimiz mevcut.
Tarım ekonomimizin önündeki tehditler
İklim değişikliği: Verim düşüşleri, üretim sezonlarının kayması, üretim bölgelerinin değişmesi, kuraklık, sel baskınları vb. iklim sonuçlarından ülkemiz en fazla etkilenme riskine sahip.
Savaşların, krizlerin, dış ticarette korumacılığın ve gıda milliyetçiliğinin artma eğilimi: Dünyada stratejik ürünlerde stoklama eğilimleri giderek artıyor. Bölgemizde giderek artan gerginlikler iyi yönetilebilirse, oluşan tehditler ülkemiz tarımı açısından birer fırsata dönüşebilir.
Kırsal nüfusun azalması ve yaşlanması: Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu yönde artan bir eğilim var.
Su fakiri olma riski: Bin 313 metreküp kişi başına kullanılabilir su miktarı ile su stresi altında bir ülke olarak 2050 yılına kadar su fakiri ülke durumuna düşebiliriz. Yeraltı su kaynaklarının tüketilmesi: Planlı üretim öncesi, suyu fazla tüketen bitkilerin özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yaygın üretimleri sonucu hesapsızca kullanılan yeraltı suları birçok yerde kurumuş ve obruklar oluşmuştur.