Mehmet Şimşek geçtiğimiz günlerde, ılımlı büyümenin sürdüğünü ve dezenflasyon sürecinin devam ettiğini açıklamıştı. Ancak bu rakamların altına bakıldığında ortaya çıkan tablo, en azından tarımsal üretim açısından, bambaşka bir gerçekliğe işaret ediyordu. Buna göre tarım, ormancılık ve balıkçılık alanlarında üretim yüzde 2 küçülmüş.
Bu küçülme, istatistiklerden öte, kırsalda yaşayan herkesin epeydir iliklerine kadar hissettiği bir gerçeklikti. Üretimden çekilen çiftçi sayısının her geçen yıl artmasının da gösterdiği gibi tarımdaki küçülme bir toplumsal bir sorun olarak derinleşiyor. Üretime devam etmeye çalışan çiftçiler için de yaşam adeta bir girdabın içinde çırpınmak gibi.
Artan maliyetler, gübre, mazot, yem gibi dövize bağımlı girdi fiyatlarındaki öngörülemeyen artışlar… Milli gelirin %1’ine bile ulaşmayan tarımsal destek bütçeleri, enflasyon karşısında devede kulak kalıyor.
Bu tablo bize tarımdaki küçülmenin tesadüfi olmadığını, yıllardır süren yapısal ihmalin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Ve bu yapısal sorunların yakıcılığı, son dönemde yaşanan iki gelişmeyle çok daha görünür hale geldi: Zirai don ve 2025 yılı için açıklanan alım fiyatları -buğday ve çay alım fiyatları.
Zirai don felaketi üreticileri ciddi anlamda sarstı. Ancak yaşananlar gereken ciddiyetle ele alınmadı. Oysa TBMM Zirai Don Araştırma Komisyonu’nun görüşme tutanaklarına göre, bu afetin etkileri yalnızca bu yılla sınırlı kalmayacak ve -bana göre iyimser bir tahminle- önümüzdeki üç yıla yayılacak.
Kaldı ki bazı bölgelerde ve bahçelerin yanı sıra tarlalarda hasar tespiti yapılmadığı yönünde itirazlar da sürüyor. Bu eksikliğe karşın zararın boyutu yaklaşık 21 milyar TL. Anlaşılacağı gibi bu durumun kırsal ekonomide uzun süreli bir tahribata yol açması kaçınılmaz.