Geçtiğimiz cumartesi günü Londra’da Ekososyalizm Konferansı gerçekleşti. Konferansı çevrimiçi takip etme fırsatı buldum. Kapitalist yıkıma karşı “Sendikalarda, topluluklarda, okullarımızda, kolejlerimizde ve üniversitelerimizde, toplumsal hareketlerde ve işyerlerimizde kök salmış bir eko-sosyalist hareketin nasıl yaratılacağını tartışmak üzere” bir araya getirilen konferans “özel servet, konut ve toprağın kamulaştırılması; piyasa ekonomisinin sona erdirilmesi, emperyalizmin tasfiyesi; sınırların, militarizmin ve polisliğin kaldırılması için mücadele edilmesi ve ekonominin temelden toplumsal dönüşümü” konularını ele alan üç oturumdan oluşuyordu.
Bireyselle kolektif, kısa vadeliyle uzun vadeli, sonsuz ve sonlu olan gibi temel çelişkilere dayanan kapitalist sistemin ürünlerinden olan endüstriyel tarımla veya petrol karlarıyla suyu, havayı kirleten, iklim değişikliği ve bunlara bağlı krizleri derinleştiren şirketlerin ve liderlerin bu olan biten karşısında bugünlerde sürmekte olan COP28 gibi mecralarda her sene bir araya gelip nasıl da sözlerini tutmadıklarına dikkat çekildi.
Bu bağlamda “çevresel” sorunun yaşam maliyeti krizi ile birlikte ele alınması, “Siz dünyanın sonu için endişelenirken ben ay sonuna hazır değilim” diyen iki düzlemin yan yana getirilmesi gerektiği; teknolojinin sosyalist eleştirisinin inşa edilmesi gerektiği gibi önemli noktalar vurgulandı. Kapitalizmin erişilemez kıldığı hizmetleri erişilebilir hale getirmenin yollarını aramak gibi bir mücadele perspektifine; sosyalist bir geleceğin nasıl görüneceğine dair bir gelecek yaratma becerisine ihtiyaç olduğu vurgulandı.