Bence, dünyada birbirleriyle buluştukları an, lezzet patlamalarına neden olan iki sevgili, et ve hamurdur. Bu ikili kullanılarak yapılan her şey insanı baştan çıkartır, iradesini dumura uğratır, damağını çatır çatır çatlatır. Bu muhteşem ikili, önce kokularıyla insanın aklını başından alır. Fırının ağzından çıkıp, bir melek gibi gökyüzüne yükselen ekşi maya kokusuna kim dayanabilir ki? Hemen ardından, soğanla karışmış etin kokusu, ortalığa yayılır ve son darbeyi vurur!
Anadolulu pidelerini yarıştırır. Kimileri, Karadeniz Ereğlisi’ndeki Hasan Kuru’yu şampiyon ilan eder. Bunların arasında kendimi de sayabilirim. Hasan Kuru, yarım asrı geçkin bir süredir karşısında durduğu fırının yüzünden soyadı gibi kuruyup kalmış, iskeleti et tutmamıştır. Hasan Kuru, bölgede bir efsanedir. Pidesinin hamuru kıtır kıtır olur. Kuşbaşı etli harcına ise lezzetli demek yetmez. Bir başka övgü kelimesi bulmak gerekir. Örneğin “Cennet Taamı” dense yanlış olmaz.
Samsunlular, pazar günleri pide yemezlerse içleri rahat etmez, işlerinin ters gideceğine inanırlar. Onun için pazar sabahları tüm pideciler tıklım tıklım dolar. Dışarıya gitmek istemeyenler ise evlerinde hazırladıkları harcı, mahalle fırınına gönderip, kendi pidelerini yaptırırlar. En sevilen pide ya kıymalı, ya da kuşbaşı etli olur.
Samsun’un kazası Bafra’da yapılan pideye, ayrı bir parantez açmak gerekir. Bafra Pidesi, artık tüm Türkiye’de bilinir ve sevilir. Her üstü kapalı pideye, “Bafra Pidesi” denmez. Onun kuralları vardır. Bir kere boyu 70-75 santimden ne kısa ne de uzun olacaktır. Eni 3-4 santimi geçmeyecektir. 6 eşit parçaya bölünmesi gerekir. Harcı, Bafra otlaklarında otlayan dana etinden çekilen orta yağlı kıymayla yapılmalıdır. Bir kural da ben koyarsam: Bu pideye buz gibi bir ayran eşlik etmelidir.