Kokorecin Yunan Yemeği olarak tescil edilmesine hayıflanmak yerine; Türk yemeklerinin standartlaştırılması, diasporada ‘maço’ erkek mutfağının ‘fast food’u olarak yayılan, ulusal denetimden yoksun döner kebabın asilleştirilmesi, elimizdeki muhteşem gizli tatları; hijyen, dekor, kibar personel, cezbedici atmosfer ve kimsenin reddedemeyeceği sıcak misafirperverlikle planlayarak yol almayı planlamak daha mantıklı…
Dünyamız büyük ölçüde yurtsuzlaştırılmış bir “küresel etnik-melez” devinim içinde yuvarlanıyor.
İronik olarak göçmenlik, birçok başka etkenin yanı sıra, ulusal geleneklerin devamını sağlayan ‘otantik’ mutfakların yeniden keşfedilmesi ve korunmasına yol açıyor.
Ulusal düşünce, ulusal mutfakları inşa ederken çağdaş milliyetçilik, yemek mirasıyla tazelenen bir ‘kırsal ulus’ nostaljisi yarattı.
Mutfak diplomasisi öylesine büyüdü ki; Somut Olmayan Kültürel Varlıkların Korunmasına İlişkin UNESCO Sözleşmesi 2010’dan itibaren yemekleri de listesine almak zorunda kaldı.
Listeye ilk girenler; Fransız Gastronomi Yiyecekleri, geleneksel Meksika Mutfağı ve Akdeniz Diyeti idi (ki İtalya, İspanya, Fas, Kıbrıs, Portekiz ve Hırvatistan’a ait olduğu nitelendirilen bu diyette bizim eksikliğimizi hissetmemek mümkün değil).
Sonraki yıllarda Türkiye döner, lavaş, yufka, Türk Kahvesi ve siyah çay kültürü ile temsil edilmeye başlandı.
Bu gelişmelerden hareketle akademisyenler, milliyetçiliğe yönelik yeni bir ilginin parçası olarak, millet algısı ve ulusal kimliğin inşasında mutfağın rolünü araştırmaya başladılar.
Ülkeler arasındaki eski ve yeni düşmanlıklar genellikle mutfak üstünden körükleniyor. Korunan coğrafi işaretler, etiketlemenin karmaşıklığı, küresel politik tartışmalara yol açıyor.
İngiltere Başbakanı Winston Churchill, gastro-diplomasiyi uluslararası devlet insanları üzerinde etkili olmak için ‘temel bir araç’ olarak nitelendirmişti.
Amerikan Başkanı Nixon‘ın, 1972’de Çin Başkan’ı Zhou Enlai ile yemek yerken, o zaman beyaz Batılılar arasında yaygın olmayan yemek çubukları ile yemek yemesi, Çin açılımının başlangıç anlarından biri olarak kabul edilmişti.
İsrail ve Filistin arasındaki falafel ve humusun mülkiyeti üzerindeki miras savaşı, gastro-kimliğin küresel itibar değerini gösteriyor.