Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta konumuz çevresel toksinlerin sağlığımız üzerindeki etkileri.
Günümüzde petrokimyasallar ve ağır metaller gibi bileşikler her yere yayılmış durumda ve sağlığımızı son derece olumsuz etkiliyor. Bu yüzden vücudumuzun toksinlere karşı detoks becerisini iyileştirmek ve söz konusu maddelere daha az maruz kalma yolları bulmak çok önemli.
Aslında yeni bir problemden bahsetmiyoruz. Bilim insanı Rachel Carson bundan 60 yıldan uzun süre önce “Sessiz Bahar” adlı bir kitap yazıp insan yapımı kimyasalların biyosferi ve dolayısıyla bizi yok ettiğini söylemişti. Söylediklerine hala kulak vermiş değiliz.
Günümüzde kimyasallar sürekli katlanarak büyüyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl 12 milyon insan hava, su, toprak kirliliği, kimyasallara maruz kalma, iklim değişikliği ve ultraviyole radyasyon sebebiyle hayatını kaybediyor. Bunların hepsi insan faaliyetlerinin yol açtığı sonuçlar.
Hoşgeldin, Joe. Toksinlerin sağlığımız için bu kadar önemli olduğunu sen nasıl fark ettin? Kronik hastalığı olan kişilerin toksik yüküne bakmak gerektiği sonucuna nasıl ulaştın?
Dr. Joseph Pizzorno: Elli yılı aşkın süredir bu mesleği yapıyorum. İlk 15 yıl temel olarak besinler ve beslenme üzerine çalıştım ve birçok hastaya yardım etme şansı buldum. Ama çevresel tıpla ilgilenmeye başlayınca daha da fazla kişinin hayatına dokunabileceğimi gördüm.
Pratikte olan şu: Vücudumuzdaki maddelerin yerine metalleri ve kimyasalları koyarak onu işlemez hale getiriyoruz. Neticede hangi yaş grubundan olursak olalım insanlık tarihinde kronik hastalık yükünün en yüksek olduğu dönemi yaşıyoruz. Geçmişte hastalıkların artması genellikle nüfusun yaşlanmasına bağlanıyordu. Bu yanlış değil.
Dr. Mark Hyman: Ama şimdi gençlerde de hastalıklar eşi görülmemiş derecede yaygın.
Dr. Joseph Pizzorno: Yaklaşık 15 yıl önce bir talep üzerine Kanada’nın Calgary bölgesindeki bir petrol sahasında çalışanlar üzerinde yaptığımız ölçümlerde 4 bin 500 işçinin 4 bin 450’sinde en az bir besin eksikliği olduğunu tespit ettik. Bunun üzerine doğru besinlerle müdahale edip toksine maruz kalma oranlarını azaltınca ciddi iyileşmeler gördük. Örneğin Kuzey Amerika’da her üç kişinin vücudunda hastalığa yol açacak kadar yüksek miktarda arsenik bulunduğunu tespit ettik.
Her 4 kanser vakasından biri, her 5 kalp hastalığından biri, diyabetin yüzde 15’i, felçlerin yüzde 15’i arsenikten kaynaklanıyordu. Bu hastalıkların tedavisine harcadığımız paranın çok daha azını insanların söz konusu toksinlere maruz kalma oranını azaltacak tedbirlere harcayarak hepimiz daha sağlıklı olabiliriz.
Dr. Mark Hyman: Kesinlikle. En çok hastalığa yol açan toksinlerden ve bunların nasıl etkili olduğundan bahsedelim mi?
Dr. Joseph Pizzorno: Bence ilk öncelik toplam toksin yükü. Belli bir toksinin, örneğin arseniğin vücutta ne miktarda bulunduğuna bakmak gerekiyor.
Öte yandan bu durumda vücuttaki glutatyon seviyesi büyük önem taşıyor. Glutatyon vücudumuzdaki en önemli antioksidan, yani zehirlerden arınmamızı sağlıyor. Bunun yanı sıra mitokondrileri korumakta kilit rol oynuyor. Aslında önümüzde basit bir gerçek var: En az hastalıkla en uzun yaşayan insanlar vücudunda en fazla glutatyon bulunanlar oluyor.
Çünkü glutatyon azalınca mitokondriler ölmeye başlıyor. Bu da insanı hastalığa ve ölüme götürüyor. Bu yüzden toksinlerin glutatyonu azaltıcı etkisi çok önemli.
Toksinler ayrıca bazı enzimleri ve besinleri de yerinden ediyor. Bunun sonucunda örneğin kalsiyum depolarımız boşalıyor ve vücut düzgün işlemediği için hastalıklar baş gösteriyor.
Öte yandan toksin yükünün zamanla biriktiğini biliyoruz. Önleyici tedbirler bu yüzden önemli. Aksi halde 50 yaşına gelmiş birinin vücudunu toksinlerden tamamen arındırmak çok daha zor oluyor. Dahası, zaman içinde DNA’mıza verdiğimiz zarar yüzünden bunlara uyum sağlama ve tepki verme becerimiz de azalıyor. Neticede bugünkü gibi çok sayıda hastalık görülmeye başlıyor.
