BM raporlarına göre gıda güvenliği risk altında. Dün gerçekleşen Erdoğan-Putin telefon görüşmesi dünya basınında öne çıktı. Avrupa ve Afrika’yı daha çok ilgilendiren tahıl koridorunu yeniden gündeme getiren ise küresel bağımlılıklar.
Rusya-Afrika Zirvesi 4 sene sonra tekrar yapıldı. Birleşmiş Milletler’de Rusya’yı kınayan bildirgede çekimser kalan Afrika ülkelerine daha önce dikkat çekmiştim.
Afrika’da neo-kolonyalizm can çekişirken yeni aktörler var sahada. Çin, Rusya ve Türkiye farklı boyutlarda varlık gösteriyorlar artık.
Rusya’nın Afrika’daki etkisi Nijer’deki darbeyle gündeme gelmişti. Mali ve Burkina Faso’da olup bitenler ise Fransa’nın gücünün kırıldığını ve kıtadaki anti-sömürgeciliğin canlandığını gösteriyor.
SSCB döneminde Stalin Avrupa merkezciydi ve üçüncü dünyaya uzaktı. Stalin döneminde bağımsız devletler sadece Mısır, Libya, Etiyopya ve Güney Afrika’ydı. Afrika’da bazı komünist partiler vardı ancak Lenin ve Stalin kara kıtadaki ulusal kurtuluş hareketlerine mesafeliydi.
Kruşçev döneminde ise bağımsızlık hareketleri başlamıştı. Sudan, Fas, Tunus, Gana, Gine, Cezayir bağımsızlıklarını elde etmişti. SSCB lideri Kruşçev, Afrika’daki bağımsızlık hareketlerini yakından takip etmiş ve sömürgelere karşı başkaldıran ülkelerle ilgilenmişti.
Putin Rusya’sı da Afrika’daki son dönem hareketleri yakından takip ediyor. Rus petrol şirketleri Afrika’da etkili. Afrika kıtasının silah pazarında %35’lik bir orana sahip. Ayrıca Wagner grubu ile kıtada etkisini giderek artırıyor.
Rusya, Afrika’da bu kadar görünür olmasına rağmen dış ticaret hacmi 20 milyar dolar. 2019 zirvesinde 40 milyar dolar hedefi elbette savaş ve yaptırımlar dolayısıyla tutturulamadı.