Dünyanın her yerinde en popüler salata çeşnisi olan marul, 6000 yıldır sofralarda.
Salatanın tarihsel süreç içindeki gelişimini anlattığım yazımdan ve geçtiğimiz hafta ilk kez servis edilişinin 100. yılını kutladığımız sezar salatasının ilginç ortaya çıkış öyküsü üzerine olan çalışmamdan sonra “salata” dendiğinde ilk akla gelen marulun çağlar boyunca kat ettiği evrimsel gelişmeyi araştırmak istedim.
Marulun kökeni üzerine yapılan çalışmalarda ana merkez olarak Akdeniz bölgesi gösteriliyor; Mısır ve Orta Doğu ülkelerinden farklı coğrafyalara yayıldığı söyleniyor. Genel olarak MÖ 4000’lü yıllarda Güney Mezopotamya’da yerleşik olarak yaşayan Sümerlerin tarlalarında marul yetiştirdiğine dair buluntular olsa da bu konuda farklı görüşler, değişik tezler de var. Tayvan’da 1987 yılında, Li Bonian tarafından yazılan bir kitapta, marulun Akdeniz kıyısına ait bir sebze olması yanında, Çin’in Kuzeyindeki Sibirya Bölgesinde de binlerce yıldan beri yetiştiği, yerli halkın marulu tarih öncesinden bu yana bildiği yazılmış.
Önceleri yabani (Lactuca Scariola) tipini tüketen ve bunu evcilleştirerek tarıma uygun bir türe (Lactuca sativa) dönüştürüp evlerinin bahçelerinde yetiştiren Eski Mısırlılar, marulu günlük yaşamın her alanına sokmuş; hatta inançlarına bile ortak etmiş. Eski Mısırlılar, seyahatin, tarımın, bereketin ve cinsel gücün temsilcisi olan Tanrı Min’e kutsal bir afrodizyak bitkisi olarak marul sunmuş; doğurganlık tanrıçası İsis ile de ilişkilendirerek marulu dini törenlerde kullanmış.
Eski Mısırlılar, marulu günlük yaşamın her alanına sokmuş; hatta inançlarına bile ortak etmiş
Eski Mısır’da değirmen taşları arasında öğütülen marul tohumlarından elde edilen yağın besin olarak tüketilmesi yanında mumyalamada da kullanıldığı yapılan incelemelerde anlaşılmış, marul çok farklı amaçlarla günlük yaşamın içinde yer almış.
M.Ö. 3000’lü yıllara tarihlenen Eski Mısır Medeniyetine ait mezarlarda, duvar kabartmalarında, farklı marul çeşitlerini gösteren hiyeroglifler ve resimler tespit edilmiş; marula, erkekleri ateşli, kadınları doğurgan yapma özelliği atfedilmiş. Serinletici, kanı inceltici, güç verici özellikleri olduğu inancıyla Eski Mısır’da çok popüler olan marul, yüzyıllar boyunca yağ, sirke ve tuzla tatlandırılmış, çiğ olarak yoğun bir şekilde tüketilmiş.
Askeri akınlarla, ticaret yollarının gelişmesiyle, seyyahlar, elçiler, casuslar, macera peşinde koşanlar aracılığıyla Mezopotamya ve Mısır’dan Anadolu, Yunanistan ve antik Roma İmparatorluğu yoluyla Akdeniz’in diğer bölgelerine taşınan marul, oradan da Avrupa’nın içlerine yayılmış, kısa zamanda çok geniş bir coğrafyada popüler bir sebze haline gelmiş.
Eski Roma’da yumuşak yapraklı marullar çiğ olarak yenmiş, sert köklü marul tipleri et suyu ile pişirilmiş.
Eski Yunan’da Marul
Eski Yunan’da marul, tutkuları yatıştıran, uyutucu ve ağrıyı hafifletici bir yiyecek olarak görülmüş, gevşek yapraklı marullar ilaç olarak kullanılmış.
Marul Yunan mitolojinde yer almış, kulaktan kulağa yüzyıllar boyunca dillendirilmiş. Efsaneye göre, aşk tanrıçası Afrodit ile yeraltı dünyasının kraliçesi Persephone arasındaki erotik rekabetin nesnesi haline gelen yakışıklı genç Adonis, marul tarlasında saklanırken bir yaban domuzu tarafından boynuzlanarak öldürülmüş. Adonis‘in cesedi sevgilisi Afrodit tarafından marul yapraklarıyla süslenen yatağa konmuş, dirildiğinde yemesi için tabutuna konan marullar sık sık tazelenmiş.