Türkiye’nin stratejik olarak nitelenen tarımsal ürünlerinde yeni oyun planı acilen hayata geçirilmeli. Risklerin her geçen gün arttığı bir süreçte arz ve fiyatlara yönelik kırılganlıklar yeni krizlere kapı aralayabilir.
Tarımsal üretim planlaması, kendine yeterlilik, maliyet yönetimi, stok dengesi gibi başlıklar artık pek çok ülkenin gıda arz güvenliği ve fiyat istikrarı açısından odaklandığı konuların başında.
Küresel iklim değişikliğinin yarattığı etki ve göç dalgalarının arka planına baktığımızda, bu unsurların her birinin ekonomik ve toplumsal istikrarın sağlanmasında öne çıktığına şahit oluyoruz.
Ülkeler tarım ve gıdada kendi iç ve dış dinamiklerine göre farklı stratejiler izliyor gibi görünse de aslında temel politikalarda motivasyon üç aşağı beş yukarı aynı…
Konuya Türkiye özelinde baktığımızda önümüzde riskler ve fırsatların kol kola girdiği bir dönem var. Jeopolitik krizlerin net ithalatçı olduğumuz ürünlerin tedarikinde ve fiyatlarında yarattığı baskı dün gibi hafızalarda. İklim değişikliğinin hoş olmayan sürprizlerinin arzda istikrarsızlık yaratırken fiyatları oynak hale getirdiğini hepimiz biliyoruz. Döviz kurlarındaki hareketlerin tarımsal girdi maliyetlerine yansıması da herkesin malumu.
Tüm bu risklere karşın Türkiye’nin sahip olduğu tarımsal potansiyel, doğru yönetildiği takdirde çok ciddi fırsat kapılarını aralayacak büyüklükte…
Şimdi bu konu nereden çıktı diyebilirsiniz: Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü (TEPGE), “Tarım Ürünleri Piyasa Raporları” Temmuz 2024 çalışmasını yayımladı.
Bitkisel ve hayvansal üretim açısından 32 farklı ürüne yönelik güncel verilerin yer aldığı iki-üç sayfalık özet raporlarda altı çizilmesi gereken noktalar var. Zira yıllar boyu maruz kaldığımız kronik sorunları öyle normalleştirdik ve kabullenir olduk ki bizce asıl risk burada yatıyor.
Lafı uzatmadan somut örneklerle ağzımızdaki baklayı çıkartalım.