Bu mevsimde şehir merkezlerinden biraz uzaklaşırsanız, ilkbaharda doğanın uyanışıyla başlayan bir şölene şahit olabilirsiniz.Örneğin mayıs ortasında Isparta-Burdur yöresinden geçenler, gül hasadına denk gelebilir. Haziran ortalarında yolu Kazdağları’na düşenlerse muhteşem bir koku eşliğinde kekik ve ıhlamur hasadına katılabilir. Temmuzdan eylüle kadar da pek çok ilin kırsalında lavanta hasadına ortak olabilirsiniz. Hasat dönemleri bölgeden bölgeye değişmekle birlikte Türkiye’nin dört bir yanından her mevsim için örnekleri çoğaltmak mümkün.
Türkiye’nin sahip olduğu bitki türü sayısı 12 bin
Bu muhteşem potansiyele zaman zaman şahit olan birisi olarak bu hafta Türkiye’nin henüz tam manasıyla keşfedilmemiş olan tıbbi ve aromatik bitkiler zenginliğine dikkat çekmek istedim. O rengarenk ve hoş kokulu bitkiler sadece duyulara hitap etmiyor, ülkenin kasasına da milyarlarca dolar katkı sağlayacak bir hazine.
750 milyara kadar yolu var
Önce bu işin küresel fotoğrafını çekelim. Dünyada tıbbi ve aromatik bitkiler pazarının ekonomik büyüklüğünün 150 milyar dolara ulaştığı ifade ediliyor. Başta gıda, ilaç, kozmetik ve kimya sanayii olmak üzere pek çok sektörün hammaddeleri arasında yer alan bu bitkiler, katma değerli şekilde işlenir ve bir markaya dönüştürülürse ekonomik değeri 4-5 kat artıyor. Yani ortada aslında 600-750 milyar dolarlık bir pasta var.
Dünyada ticareti yapılan tıbbi ve aromatik bitkilerin yüzde 50’si gıda, yüzde 25’i kozmetik ve yüzde 25’i de ilaç ve kimya sanayiinde kullanılıyor. İştah kabartıcı bir tablo değil mi? Türkiye de 3 bin 600’ü endemik olmak üzere 12 bin farklı bitki türüne ev sahipliği yapan muhteşem bir coğrafyanın tam üzerinde. Bu çeşitlilikte, ülkenin coğrafi jeolojik ve topoğrafik özelliklerinin, farklı iklim bölgelerine sahip olmasının, üç tarafının denizlerle çevrelenmesinin yanı sıra step, orman, maki, kayalık ve tuzcul gibi farklı yaşam alanlarını barındırmasının rolü büyük.